MERSİN

2RQy...MW5Y
10 Mar 2024
91

    Mersin, Türkiye'nin güneyinde, Akdeniz kıyısında bulunan önemli bir şehirdir. Tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleri ve ekonomik potansiyeliyle dikkat çeken Mersin, turizm, tarım, sanayi ve liman faaliyetleriyle ülkenin önemli şehirlerinden biridir.

    Mersin ve çevresi, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Antik dönemde bölge, Kilikya olarak bilinir ve önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Özellikle Anavarza Antik Kenti, Pompeipolis ve Soli gibi yerleşimler, antik dönemin önemli merkezlerindendir.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde Mersin, limanıyla ve stratejik konumuyla önem kazanmıştır. Limanın gelişimiyle birlikte ticaretin merkezi haline gelmiş ve bölgenin ekonomisi canlanmıştır.

Mersin, sahip olduğu plajları, tarihi ve doğal güzellikleriyle turizm açısından büyük potansiyele sahiptir. Özellikle Silifke, Tarsus ve Anamur gibi ilçelerdeki tarihi ve kültürel miraslar turistlerin ilgisini çeker.

    Tarihi ve Kültürel Miras:

1- Anemurium Antik Kenti:     Anemurium’da ilk yerleşimin ne zaman başladığı bilinmemektedir. Kentin adı bir liman listesinde geçtiği için onun İÖ 4'üncü yüzyılda var olduğu söylenebilmektedir. İS 1'inci yüzyılda gelişmeye başlayan Commagene Krallığı’nın bir bölümü olan Anemurium ‘da Kral IV. Antiokhos'un sikkelerinin basıldığı bilinmektedir. Kenti çevreleyen surlar bu dönemde yapılmıştır. Antik kent zikzaklı sur duvarlarıyla çevrili olup, kale içindeki yerleşim tepeden denize inen bir duvarla ikiye ayrılmıştır.

    Kıbrıs’a yakın olması nedeniyle, özellikle Roma Dönemi’nde ara istasyon konumunda olan Anemurium, karayoluyla önemli Roma kentlerinden biri olan Germaniopolis ile bağlantılıdır. Bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Şu anda ayakta kalan şehrin önemli yapıları da bu dönemden kalmadır.

    Şehrin bu parlak dönemi İ.S. 260 yılında Pers ordularının eline geçmesiyle son bulmuştur. Anemurium daha sonra 5'inci yüzyılda Isauriallılar’ın eline geçmiştir. Isaurialı Zenon döneminde şehir refaha kavuşmuş ve bu durum 6'ncı yüzyıla kadar sürmüştür. Bu döneme ait kiliselerle birlikte iki küçük hamam kalıntısı bulunmaktadır. 7'nci yüzyılda Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten sonra tamamen terk edilmiştir.

    Toplam 1,5 kilometre uzunluğundaki surların inşasında yörenin mavi kireç taşı kullanılırken, Hellenistik Dönem’e ait gözetleme kulelerinde beyaz renkli taş kullanılmıştır. Odeon’un kuzeyinde yer alan tiyatronun yamaca dayalı oturma yerlerinden iz kalmazken çevre duvarlarının bir kısmı görülebilmektedir.

2- Ashab-ı Kehf Yedi Uyurlar Mağarası:    Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15-20 merdivenle inilir. Eshab-ı Kehf Mağarası'na ait bir efsane halk arasında anlatılır.

    Efsaneye göre; mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılırlar. Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman verir. Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden faydalanarak kaçarlar ve bu mağaraya sığınırlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilir. İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduğunu sorar ve kendisini oraya götürmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler. Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey göremezler. Bu nedenle burası Yedi Uyurlar Mağarası diye anılır."

3- Kızkalesi:    Deniz Kalesi olarak da bilinen Kız Kalesi, adını da verdiği mahalle sahilindeki küçük bir adacığın üzerinde kurulmuştur. Kıyıya uzaklığı yaklaşık 600 metredir. Burada bulunan bir yazıttan 1199 yılında I. Leon tarafından yaptırılmış olduğu öğrenilmiştir.

    1361’de Kıbrıs Krallığı tarafından zapt edilmiştir. Strabon, Roma Dönemi’nde korsanların kaleyi barınak olarak kullandıklarından bahsetmektedir. Kale Bizans ve Ermeniler tarafından karadaki kale kadar önemsenmiştir. Kalenin girişi kuzeydedir.

    Burada devşirme malzeme kullanılmıştır. Yine zaman zaman moloz taşların kullanıldığı yerler büyük bir olasılıkla Lusignanlar Dönemi'ne ait olmalıdır. 192 metre uzunluğundaki mazgal delikleri açılmış kale suru üzerine üçgen, dörtgen ve yuvarlak biçiminde 8 burç oturtulmuştur. Batıdaki sur boyunca uzanan iyi korunmuş bir galeri ile buradan denize açılan bir kapı bulunmaktadır.

4- Alahan Manastırı:    Evliya Çelebi'nin "Ustasının elinden yeni çıkmış gibi duruyor." diye anlattığı Alahan Manastırı, Mersin-Karaman karayolu üzerinde Geçimli Köyü civarındadır. 1300 metre yükseklikte ve Göksu Vadisi'ne bakan dik bir yamaca oturtulmuştur

    Hıristiyanlığın Kapadokya ve Likonya'da (Konya) yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması ve inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır. St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hıristiyanlık öncülerinden Barnabas ile birlikte Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hıristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı da bunlardan biridir.

5- Elaiussa-Sebaste Antik Kenti:    Mersin Elaiussa Sebaste, Kilikya’nın önemli antik liman kentlerinden birisidir. Elaiussa kenti eskiden kıstak şeklinde iki tarafında koylar bulunan bir yarımada üzerine kurulmuştur. Elaiussa zeytinlik anlamına gelmektedir. Kanlıdivane ’de çokça yer alan zeytinyağı üretim atölyelerinden de anlaşılacağı gibi zeytin ve zeytinyağı üretimi bu bölge için daima önem taşımıştır. Roma döneminde İmparator Agustus burayı Kapadokya valisine hediye olarak vermiş ve yarımadanın kara kısmına Sebaste kenti kurulmuştur. Sebaste ise “görkemli mutlu” anlamına gelmektedir. Zamanla bu iki kent birleşerek Elaiussa Sebaste olarak adlandırılmıştır. Kentin ilk kurulduğu yer olan küçük adada kumlara gömülmeleri nedeniyle neredeyse hiç kalıntı bulunmamaktadır.

6- Cambazlı Kilisesi:    Geç Hellenistik, Roma ve Bizans Dönemleri’ne ait kalıntılar yer almaktadır. Roma Dönemi mezar anıtları ve Erken Bizans Dönemi’ne ait kilise görülmeye değerdir. Bu kilise bölgedeki örtü seviyesine kadar en iyi durumda kalabilmiş tek kilisedir. Üç neflidir ve kilisenin neflerini ayıran sütunlardan kuzey tarafındakiler yıkılmış olmakla beraber hala yapının içinde durmaktadır. Bazı sütun başlıkları devşirmedir. Oldukça iyi bir taş işçiliğine sahip olan kilisenin temenos duvarları da halen ayaktadır. Avlusunda da bir sarnıç vardır. Ören yeri içerisinde anıt mezarların yanı sıra çok sayıda kaya mezarı (kabartmalı ve yazıtlı) değişik yönlere dağılmış durumdadır. İki parça halinde birbirine paralel ilerleyen sur duvarları da görülebilmektedir.

7- Soli Antik Kenti:    MÖ 6'ncı yüzyıl ortalarından başlayan ve Büyük İskender’e kadar süren Anadolu’daki Pers egemenliği Soli için de geçerlidir. Ancak MÖ 5'nci yüzyılda kentte sikke basılması kentin bir ölçüde özerkliğini koruduğunu yansıtır. Soli liman kenti, Hellenistik Dönem'de Seleukos egemenliği altındayken parlak bir dönem yaşar. Seleukos yönetiminin MÖ 1'nci yüzyılda zayıflamaya başlamasıyla Soli için de zor günler başlar. Armenia Kralı Tigranes, kenti yağmalatıp, halkını göçe zorlar. Romalı komutan Pompeius’un bölgedeki karışıklığa bir son vermek için MÖ 67’de yaptığı reformlarla dağdaki korsanların bir bölümü nüfusu azalan Soli’ye yerleştirilir. Grekçe Soloi ile başlayan, Latince Soli olarak kullanılan kentin adı, bu olaydan sonra Pompeiopolis (Pompeius’un kenti) olarak değiştirilir.

    Roma yönetimi ile birlikte kent yeniden canlılığa kavuşur. Roma İmparatoru Hadrianus MS 130’da Anadolu’ya yaptığı gezi sırasında artık Roma’nın bir eyaleti olan Cilicia’ya da gelir ve Soli’deki liman çalışmalarına parasal destek verir. Soli, Hıristiyanlık döneminde bir piskoposluk merkezidir. Ancak 525’te büyük bir depremle zarar görür ve 7'nci yüzyılda da Arap akınlarıyla karşı karşıya kalır.

    Günümüze ulaşmamakla birlikte 19'ncu yüzyılda Soli’ye gelen Avrupalı gezginler, kentte tiyatro, tapınak, hamam gibi yapıların ve nekropolis’in bulunduğundan söz ederler.

8- Adamkayalar: On bir ayrı çerçeve içerisinde yer alan Adamkayalar kabartmalarının yamaçtaki kompozisyonları içerisinde en sık yinelenen figürler, dört ölü ziyafeti sahnesine ait olanlardır. Bu sahnelerde ölüler ya yalnız ya da eşleri ve oğulları ile beraber gösterilmişlerdir. Adamkayalar kabartmalarında ölülerin oğulları ve ayrıca iki erkek kabartması, asker olarak işlenmiştir. Bu kabartmalardan ölü ziyafetlerinin yer aldığı yamacın orta kesimine yakın yerde, alttaki platform seviyesinin hemen üstünde bir sunak taşı ile solunda bir adam, sağında bir kadın figürü ve bu figürün sağında, oturarak ayin yapmak amacıyla kaya içerisine oyulmuş beş basamaktan oluşan bir kompozisyon yer almaktadır.

    Turistik Yerleri:

1- Tarsus Şelalesi: Taşıdığı alüvyonlarla Çukurova Deltası'nın ortaya çıkışında önemli rol oynayan Berdan Irmağı, Orta Toroslar'ın güneydoğu yamaçlarından (Bolkar Dağları) doğan derelerden meydana gelmektedir. Seyhan ve Ceyhan ırmaklarının aksine Çukurova'da kısa bir yol kat ederek Akdeniz'e dökülür. Toplam uzunluğu 142 kilometreyi bulan ırmağı oluşturan derelerin en önemlileri ise Can, Pamuklu ve Kusun dereleridir.

    Akdeniz'e dökülmeden önce Tarsus ovasında geniş yaylar çizen Berdan, (antik Kydnos) aynı zamanda Tarsus'un kurulmasında önemli tercih sebebidir. Soğuk su anlamına gelen Berdan, aynı zamanda kentin 4 kilometre kuzeyinde doğal bir güzelliği de barındırmaktadır. Bizans imparatoru Justinyen (M.S. 527-565) tarafından yatağı değiştirilirken, aslında Roma Dönemi sonlarına dek kullanılmış nekropol alanında geniş ve yüksek bir çağlayana dönüşmüştür. Kenti su taşkınlarından korumak için yapılan bu çalışma sonunda bugün yaklaşık 15 metre yükseklikteki konglomera kayalıklardan dökülen su, özellikle kış ve bahar aylarında karların erimesiyle en yoğun debisine ulaşmaktadır. Bugün aynı noktada yer alan nekropoldeki basamaklı ya da rampalı (dromos) oda mezarlar, oyuldukları konglomera kayaların zayıf oluşuyla güçlü akıntılara karşı koyamayarak büyük ölçüde tahrip olmuştur. Günümüzde Şelale ve çevresi, Tarsusluların özellikle sıcak yaz günlerinde ilgi gösterdikleri yerlerin başında gelmektedir.

    Bahar aylarında yükselen debisiyle (138 m3/sn) genişleyen göleti ve çağlayanı, güneşin batışıyla birlikte muhteşem bir görüntü oluşturur. Bu özelliğinden dolayı da Araplar Kydnos'a soğuk su anlamına gelen, "El-Baradan" ismini vermiştir. Bu isim günümüze Berdan olarak gelmiştir. Aynı zamanda şifa olarak da bilinen suyun bazılarının başına istenmeyen işler açtığı bir gerçektir. Bir ihtimali aktararak tarihi kaynaklar, Büyük İskender'in Kydnos'da yıkandıktan sonra zatürree olduğunu ve bir daha da iyileşemeyerek kısa bir süre sonra Suriye'de öldüğüne değinir. Halife Memun'da yine aynı akıbet sonucu Tarsus'ta ölmüş ve Tarsus'a gömülmüştür. 

2- Gelincik Tepesi:    Mersin'in Yenişehir ilçesinin Emirler Mahallesi'ndeki Gelincik Tepesi, kentin uygun iklim koşulları sayesinde dört mevsim yamaç paraşütü tutkunlarını ağırlıyor.
Şehir merkezine yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan ve uygun kalkış yapısına sahip olan Gelincik Tepesi'nden yamaç paraşütleriyle uçan sporcular, kenti kuş bakışı gözlemleme imkanı buluyor.

3- Narlıkuyu Mozaik Müzesi:    Narlıkuyu Koyu, Antik Çağ ve Bizans Dönemi'nde Cennet-Cehennem’e tapınma ve geziye gelenler için bir deniz kapısı olmuştur. Ortaçağ’da ismi Porto Calamie diye bilinen bu yerleşim yeri görkemli bir hamama sahipti. MS 4'üncü yüzyıla ait bu hamam yapısından bugün sadece su yalağı ile yıkanma bölümündeki taban mozaiği günümüze kadar gelebilmiştir. Bu mozaik müze binası olan yapı içinde korunmaktadır.

    Doğu Roma İmparatorluk yönetiminde yüksek bir görev sahibi olduğu anlaşılan Poimenios, cennet obruğunun derinliklerinden geçerek Narlıkuyu’daki doğa harikası küçük körfezde denize karışan tatlı su kaynağından yararlanarak bir yunak yaptırmış, tabanını da mozaikle bezetmiştir. Siyah, beyaz ve sarı renkli taşlarla oluşturulmuş mozaikte geometrik, yöresel kuş ve çiçek motifleri ile antik dönemin baş tanrısı Zeus’un üç kızı Aglaia, Thalia ve Euphrosine resmedilmiştir. Zeus’un bu kızları, güzelliği ile ünlü uyum tanrıçası Eurynome’den doğmuştur. Üç kızkardeş Kharites olarak anılır. Bu isim antik Yunanca’da parlaklık, ışıltı ve güzellik anlamına gelen kharis sözcüğünden türetilmiştir. Sanatın her dalının koruyucusu ve insanlarla tanrıların esin kaynağıdırlar. Ayrıca tanrıçaların üzerinde bir yazıt bulunmaktadır. Bu yazıtta; “Ey, dost, bu güzel hamamın suyunun saklı olan kaynağını kimin bulduğunu sorarsan, bil ki o kişi, kutsal adaları dürüst yöneten ve imparatorların da dostu olan Poimenios’ tur ” ifadeleri bulunmakta ve hamamı yaptıran kişinin adını vermektedir.

4- Lamos Kanyonu:    Mersin’in önemli vadi sistemlerinden biri olan Limonlu vadisi -antik dönemdeki adı ile Lamos- arkeolojik ve doğal güzellikleri ile dikkat çekicidir. Orta Toroslar’da Aksıfat ve Eldilek (Evdilek) kaynaklarından doğan derelerin birleşmesi ile oluşan Limonlu çayı yaklaşık 120 km mesafe kat ettikten sonra Akdeniz’e dökülür. Orta kesimlerde adını vadi yüzeylerinin kırmızıya kaçan kayaç renginden alarak Kızılgeçit Vadisi ismini alır. Aşağı kısımlarda Kayacı vadisi ile birleşen bu uzun kanyon üzerinde yer alan küçük şelaleler, mağaralar, kaya kabartmaları, taş köprüler, su kanalları, antik ve Türkmen dönemi yapı kalıntıları bulunur. 

5- Yerköprü Şelalesi:    Mut ilçe merkezine 35 kilometre uzaklıktaki şelaleyle ilgili uzmanların yaptığı araştırmada, 110 milyon yıl önce Kretase (Tebeşir Dönemi) yaşlı kireçtaşlarının faydalanması sonucunda çok dar bir kaynak suyun varlığıyla ortaya çıktığı belirtilmektedir. Yaklaşık 30 metre yükseklikten akan şelalenin, kendisini oluşturan 200 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve tabanı 10-15 metre derinliğinde göl olan su tünelinin içerisindeyse doğallığı bozulmamış sarkıt ve zengin bitki örtüsü yer almaktadır.

Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to Necla

10 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.