PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN(sallallahu aleyhi vesellem)İBLİS’LE (aleyhi’l-lâne) KONUŞMASI

HjeN...NArM
7 Feb 2024
34

Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin Şeceret-ül Kevn adlı eserinde şöyle bir riva-yet geçer...
Abdullah ibni Abbas (radıyallahu anhuma)’dan naklen Muaz bin Cebel (radıyallahu anh) rivayet ediyor;
Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz Hz. Eyyûb El-Ensarî’nin (radıyallahu anh) evinde ashabı ile sohbet ederlerken, dışarıdan:
- Yâ Rasulallah! Görülecek, halledilecek bir işim var. Halli için içeriye girmeme müsaade buyurur musunuz? diye bir ses geldi. Bu sesi işiten Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz ashaba dönerek:
- Bu sesin sahibinin kim olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasülü en iyi bilendir. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyoruz yâ Rasûlullah! dediler. Efendimiz:
- O, mel’un îblîs’tir Allah’ın lâneti O’nun üzerine olsun, buyurunca Hz. Ömer (radıyallahu anh) hemen yerinden fırlayarak:
- Yâ Rasûlullah! izin veriniz. O’nu hemen öldüreyim, dedi.
- Dur ya Ömer! Bilmez misin ki O’na belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Buna kimse muktedir değildir. Öldürmeyi aklından çıkar, dedikten sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı açın, gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Söyleyeceği sözleri iyice anlamaya çalışınız. Rasûlullah’ın izni üzerine açılan kapıdan mel’un îblîs içeri girdi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi, şaşı, köse bir ihtiyar görünümündeydi. İblîs:
- Selâm sana yâ Muhammed. Selam size ey Peygamber ashabı! diye selâm verdi. İblîs’in selâmını kimse almadı. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz:
- Selâm Allah’ındır ey mel’un! buyurarak, bize niçin geldin ya laîn? diye sordu.
İblis:
- Ben de buraya gelmekten çok rahatsız oldum. Allah-u Teala’nın, bir melekle; “Habibim Muhammed’e zelil bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin şeklindeki emri üzerine buraya geldim.” dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz.
- Yâ mel’un! Söyle bakalım. İnsanlar arasında en çok sevmediğin kimdir? diye sordu, îblîs:
- Sensin yâ Muhammed! diye cevap verdi. Rasulullah:
- Benden sonra en çok kimleri sevmezsin? diye sordu, İblîs:
- Adil devlet reislerini, ilmiyle amel eden âlimi. Varlığını Allah (celle celalühü) yoluna adayan müttakî genci. Sabırlı olan fakiri ki, ihtiyacını üç gün üst üste hiç kimseye anlatmaz, halinden kimseye şikayet etmez. Şükreden zengini ki, kazancı helâl yoldandır ve Allah rızası için harcar, fakir ve yetimleri korur. Kur’ân-ı hıfzederek onunla amel edeni ve beş vakit Allah (celle celalühü) rızası için ezan okuyan müezzini. Dinine bağlı, daima abdestli olan zâhidi ve kendini haramdan sakınan merhametli kalb sahibini. Helâl yiyip cömert olan kişiyi ve Hakk için tevazu edip, ahlâkı güzel olanı. Herkes uyurken gece kalkıp namaz kılanı. Allah (celle celalühü) için birbirini seven iki genci. Cemaatle namaz kılmaya çok istek ve dikkatli mü’mini. Kalbinde bir şey olmaksızın arkadaşlarına nasihat verip, Allah (celle celalühü) tekeff ül ettiğini tasdik edeni. İhlâslı ve tesettüre riayet eden kadınlara yardımcı olan kimseyi. Ölüm her an gelecekmiş gibi hazırlık yapan müslümanı hiç sevmem. Bunlar benim can düşmanlarımdır, diye cevap verdi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz ile İblis arasında şu konuşma geçti:
- Ümmetim tadil-i erkan üzere namazını edâ etse nasıl olursun?
- Beni bir sıtma tutar, tir tir titrerim. Kul Allah için secde ettikçe bir derece yükselir.
- Peki, oruç tuttukları zaman?
- Elim, ayağım bağlanır. Tâ onlar ift ar edinceye kadar.
- Kur’an-ı Kerim okudukları zaman?
- Eririm. Suda eriyen tuz, ateşte eriyen kurşun gibi.
- Hacc etseler?
- Boynuma bir zincir vurulur.
- Sadaka verdikleri zaman nasıl olursun?
- İşte o zaman halim çok kötü olur. Sanki sadaka veren başımdan aşağıya beni ikiye böler. Zira sadakada şu hasletler vardır; Sadaka verenin malı bereketlenir.
Allah-u Tealâ sadakalarını cehennemle aralarında perde yapar, her türlü belâ sıkıntı ve üzüntüleri ondan giderir, duaları makbul olur, Kıyamet günü hayırları mizanda ağır gelir.
İblîs’in bu sözlerinden sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz, ona sıra ile şu soruları sordu.
- Yâ mel’un! Beraber oturduğun arkadaşın kimlerdir?
- Faiz yiyenler.
- Dostların kimlerdir?
- Zina edenler, yalan söyleyenler.
- Yatak arkadaşların ve hizmetçilerin kimlerdir?
- İçki içenler, sarhoşlar.
- Misafirlerin kimlerdir?
- Hırsızlar.
- Elçilerin ve habercilerin kimlerdir?
- Sihirbazlar.
- Gözünün nuru nedir?
- Talak’a (karısını boşamak için) yemin edenler.
- Sevgililerin kimlerdir?
- Cuma namazını terkedenler.
- Hazinedarın?
- Zekât vermeyenler.
- Peki, yâ lâin, senin kalbini ne kırar?
- Allah rızası için cihada giden atların kişnemesi.
- Senin cismini ne eritir?
- GÜNAHLARINA TEVBE EDENLERİN TEVBESİ...
- Ciğerini parçalayan nedir?
- Gece ve gündüz Allah’a çokça yapılan istiğfar.
- Peki, yüzünü ne kara eder?
- Gizlice verilen sadaka.
- Gözünü kör eden?
- Teheccüd (gece) namazı.
- Başını eğdiren?
- Çokça cemaatle kılınan namaz ve sana devamlı getirilen salâvat.
- Sana göre insanların en sevimlisi kimdir?
- Namazlarını bilerek kasden bırakanlar.
- Sana göre insanların en şakîsi kimdir?
- Cömertler.
- Seni işinden ne alıkoyar?
- Alimlerin meclisleri.
- Ebu Bekir için ne dersin?
- Câhiliyyet devrinde bile bana itaat etmeyen O. İslâm’a girdikten sonra mı itaat edip yalan söyleyecek?
- Peki Ömer için ne dersin?
- Her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
- Peki Osman için?
- O’ndan pek çok utanırım.
- Peki ya Ali için ne dersin?
- O’nunla başa çıkamam! Beni kendi başıma bıraksa. Ben de O’nu bıraksam. Ama, O, beni bırakmaz. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) İblîs’in bu sözlerinden sonra şöyle buyurdu.
- Allah’a hamdolsun. Ey şakî, ümmetimin saadete kavuşması için âhiretine hazırlanmasını sağladın. Bunun üzerine İblîs’de şöyle dedi :
- Yâ Muhammed! Ümmetinin saadeti için nasıl ferah durursun? Ben o belli vakte kadar sağ kaldıkça, onların kan damarlarında dolaşır, vesvese veririm. Beni yaratan Allah’a yemin ederim ki, onların âlim ve cahillerini, âbid ve fâcirlerini velhasıl hepsini azdırırım. Yalnız Allah’ın salih kulları müstesna. İşte onları azdıramam. Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) :
- Sana göre bu salih kullar kimlerdir. Yâ Lâin? diye sorunca;
- O salih kul ki mal ve parayı sevmez, medhedilmekten hoşlanmaz, hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kimse ki malı, parayı ve övülmeyi sever, kalbi dünya arzularına bağlıdır. İşte o benim en itaatkâr dostumdur. Sonra benim yetmişbin tane çocuğum vardır. Onların her birini bir yere tayin etmişimdir. Her çocuğumun da yetmişbin tane şeytanı vardır. Onların bir kısmını ulemaya, bir kısmını meşayiha, bir kısmını ihtiyar kadınlara musallat ettim. Bir kısmını gençlere ve çocuklara gönderdim. Gençlerle aramız gayet iyidir. Çocuklarla da bizimkiler istedikleri gibi oynarlar. Bir kısmını da âbid ve zahidlere yolladım. Her tarafl arından hücum ederler. Öyle bir hale gelirler ki, başlarlar, çeşitli sebeplerden herhangi birine sövmeye. İşte böylece ihlâsları gider. Yaptıkları ibadetleri ihlâssız olur. Fakat bu durumlarının farkında olamazlar. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile İblis arasındaki konuşma şöyle devam etti: - Rabbinden neler taleb ettin?
- On şey taleb ettim.
- Nedir o taleb ettiklerin ey mel’un?
- Şunlardır: Birincisi, Allah’tan beni, Âdemoğullarının malına ve evlâdına ortak etmesini, diledim. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi ki bu (İsra Suresi-64 : Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol. Onlara va’d et. Halbuki şeytan onlara aldatıştan başka ne va’d eder) ayet-i celîlesi ile sabittir.
Besmelesiz kesilen her hayvanın etinden, faiz ve haram karışan her yemekten yerim.
Şeytandan, Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım. Öyle ki, cinsî münasebet anında besmele çekmeyip şeytandan Allah’a sığınmayan kimse ile birlikte, hanımı ile birleşirim. Ve o birleşmeden hâsıl olan çocuk bize itaat eder, sözümüzü dinler.
Her kim hayvana (veya vasıtaya) binerken haram yola gitmeyi isteyerek binerse ben de onunla beraber binerim. Ona yol arkadaşı olurum. Bu da ayet ile sabittir. Allah-u Tealâ bana şu emri verdi: (İsra Suresi-64 : Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart.)
Kendime kardeşler istedim. Bana mallarını israf edenlerle, ma’siyet yoluna para harcayanları verdi.
Bu da şu ayet-i celîle ile sabittir. “Çünkü (mallarını) saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür.”
Ben Âdemoğullarını görebileyim, fakat onlar beni görmesinler diye, diledim, kabul etti.
Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu :
- Eğer bu söylediklerini Allah’ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin, seni tasdiklemezdim.
- Yâ Muhammed! Ben hiç kimseyi azdırmaya, dalalete düşürmeye kâdir değilim. Ancak vesvese vererek kötü bir şeyi güzel gösterebilirim. Eğer dalâlete düşürmeye imkânım olsaydı, dünyada Allah’a ve Peygamberlerine inanan hiç bir insan bırakmaz, hepsini dalâlete ve küfre sürüklerdim.
Nasıl ki, sen de, hidayete kâdir değilsin. Zîrâ Sen ancak Allah’ın Rasulüsün ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın.
Sen, Allah’ın mü’min kulları için bir hüccetsin... Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim.
Hidayet de, dalâlet de ancak Allah’tandır...

BULB: The Future of Social Media in Web3

Learn more

Enjoy this blog? Subscribe to Ismayil

1 Comment