RASYONALİTE VE İKTİSAT

H3V3...1HBz
18 Apr 2024
34



RASYONALİTE NEDİR?


Rasyo sahibi bir varlık olarak insan, edindiği ham verileri düzenleyerek,  sistematik bir forma yani bilgiye dönüştürür. Oluşan bu veri seti yani bilgi,  insan ve nesne arasındaki bağ olarak tanımlanırken, bu bağı kurmak ya da kavrayabilmek ise rasyonalite olarak tanımlanabilir.

Platon, Descartes, Spinoza ve Leibniz öncülüğündeki akılcı felsefe, spekülatif akla dayalı olarak nihai bilgiyi edinmek ve doğrulamak için sahip olunan tek kaynağın, akıl olduğunu öne sürmüştür. Bilimin gerçekçi olması gerektiğinden hareketle belirlenen akılcılık ölçütleri; mantıksal kesinlik, tutarlılık, bağdaşım ve akıl yürütmeye dayalı yolu izlemedir.


İktisat kıt kaynakların sınırsız insan istekleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalıdır. Klasik iktisat teorisinin temel varsayımlarından biri rasyonalite kavramıdır. İktisadi analizlerinde rasyonalite ilkesini olmazsa olmaz bir koşul olarak öne süren Neo-klasik iktisat yaklaşımı ise insan davranışlarını açıklarken belirli varsayımlardan hareket etmektedir. Bu yaklaşıma göre bireyler her şart ve durumda rasyoneldir, sınırsız irade gücüne sahiptirler ve sadece kendi çıkarları için hareket etmektedirler.

RASYONALİTENİN TÜRLERİ

Teorik rasyonellik; Teorik rasyonellik, tüm rasyonelliklerin temeli olarak görülür. Bu rasyonellik türü, karar birimlerinin inancını temel alır.

Araçsal rasyonellik; Araçsal rasyonellik, amaç ile bu amaca ulaşmak için kullanılabilecek araçların arasındaki bağı, optimal yolu tarif eder.

Tözel rasyonellik; Tözel rasyonellik, insanı değil, insanın eylemini konu edinir. Tözel rasyonellik, faaliyetleri, rasyonel sonuçlarına göre sıralayan modeller oluşturmak için gerekli bir rasyonellik türüdür.

Prosedürel rasyonellik; Prosedürel rasyonellik, tözel rasyonelliğe alternatif olarak tanımlanmış. Tözel rasyonelliğin aksine prosedürel rasyonellik, çevresel koşulların sabit olmadığını, her problemin kendine has koşullar içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder.

Bilişsel rasyonellik; Bilişsel rasyonellik, rasyonel seçim teorisini sınırlandırmak ve normatif bir rasyonellik tanımını daha spesifik hale getirmek için kurgulanmıştır.

Alternatif rasyonellik türleri; Değerleri temele alan rasyonellik, evrimci rasyonellik, ekolojik rasyonellik vs.


RASYONALİTE KAVRAMININ TARİHSEL GELİŞİMİ



♦ İktisat 1870’li yıllarda geçirdiği marjinalist devrim ile dönemin hâkim pozitivist eğilimlerinden de beslenerek fizik bilimine öykünmede en yüksek mevkiye ulaşmıştır. 1950’lere gelindiğinde ise, iktisat bilimi olgunluğa erişerek metodolojik sürecini tamamlamıştır. Ordinalist devrim ve açıklanmış tercihler teorisi ile de felsefi yüklerinden iyice arınmış logos ile başlayan süreç araçsallaşarak rasyonalite ile sonuçlanmıştır.

♦ Rasyonalitenin bugün kullandığımız anlama ulaşmasında Descartes’in felsefesi büyük rol oynamıştır. Bu felsefe; bir dayanak noktası keşfedildiğinde bir yöntem izlenilerek bilgi bütünlüğü oluşturulabileceğini, bunun sonucunda kesin kuralların ortaya çıkacağını ifade etmektedir. Bilgi ancak bu şekilde sistematikleştirilip geliştirilebilir.

♦ Max Weber rasyonalite için yaptığı analizde,  kapitalizmin geldiği noktanın araçsal rasyonalite olduğunu söylemektedir.

♦ Klasik Dönemde Rasyonalite; Adam Smith’in 1776’da yayımladığı Ulusların Zenginliği adlı kitabı ile iktisadın sistematik bir disiplin haline geldiği kabul edilir.

♦Smith rasyonalite konusunda Hume’den etkilenmiştir. Hume tutkuların bazı durumlarda akılla çelişebileceğini savunmaktadır. Böyle bir durumda akıl uygun araçları sağlayarak kral olmaktan çıkıp danışman rolüne bürünmektedir. Tutkular amaçları, akıl ise amaçlara ulaşmak için uygun araçları sağlamaktadır. Yani akıl tutkunun hizmetçisi konumunda olduğunu belirtir.                              

♦Smith, iktisadın ilk temellerini atsa da henüz neoklasik dönemdeki birey davranışı teorisi ekseninde kurulmuş bir araçsal rasyonaliteden söz edilmez.

♦Klasik İktisadın sonraki döneme bıraktığı miras metodolojik açıdan a priori ve bireyci analizin yerleşmesi olmuştur. Birey, faydacı felsefeden haz peşinde koşmayı baz alırken a priori yönteminden de amaçlara ulaşmak için araçları rasyonel olarak kullanmayı temel almıştır.

♦ Neoklasik Dönemde Rasyonalite; Bu dönemde iktisat, doğa bilimlerini özelde de fizik bilimini içselleştirerek, sosyal bilimlerin en radikal temsilcisi haline gelmiştir. Diğer bilimlerden niteliksel bir farklılığa doğru evrilmiştir.




Çalışmada rasyonalitenin seyrini; marjinalizm, 1930-1950 yılları arası ve 1950 yılları sonrası olmak üzere üç bölümde inceleyebiliriz;

a- Marjinalizm Dönemi; “Değeri” harcanılan emek ile ölçen emek-değer teorisinden, değeri fayda ile ölçen marjinal fayda teorisine bir dönüşün yaşandığı görülmektedir.

b- 1930-1950 Arası Dönem; 1930’larda iktisadın, fiziğin kavramlarını kullanarak belirsizlik ve risk altındaki modellemelerde yetersiz kaldığı tamamıyla ortaya çıkınca, iktisat bu sorunu aşmak için de ikinci devrimi olan “Ekonometrik Devrim”i meydana getirmiştir. Bu devrimin temel amacı, risk ve belirsizliğin hesaplanabilme kabiliyetinin iktisat teorisine kazandırılmasıdır.

c- 1950 ve Sonrası; 1930’lardaki şekillenme çabaları bu dönemde sonuçlanmaya başlamış ve günümüzde ana akım iktisadi görüş olarak kabul edilen şekline kavuşmuştur. Milton Friedman, Pozitif İktisadın Metodolojisi adlı eseri ile 1953’te döneme damgasını vurmuştur. Friedman çalışmasında temel olarak üç görüş ortaya koymuştur. İlki; teori oluşturulurken esas alınan varsayımların gerçekliğinin sorgulanmaması neticesinde iktisadın eleştirilemeyeceği gibi bir sonuca varılmasıdır. İkinci olarak teorinin gerçeklik ile ilgisinin yerine tahmin gücüne odaklanılması gerektiğine inanılmasıdır. Üçüncüsü ise karmaşık teoriler yerine basit teorilerin tercih edilebileceğidir.


İKTİSATTA RASYONALİTE



İktisat bilimi, Batı düşüncesi içerisinde bilimlere evrilen felsefi düşüncenin araçsal rasyonaliteye indirgenen faaliyetinin sosyal bilimlerdeki en ileri örneğini oluşturmaktadır. Araçsal rasyonalite iktisadın kurucu temelini oluşturan bir kavramdır.


a- Klasik İktisat ve Rasyonalite; İktisadın özerk bir disiplin olarak ortaya çıkışı Adam Smith'le başlatılır. Smith iktisada modern terimlerle bir rasyonel davranış tanımı getirmese de, bencil bireylerin davranışlarının görünmez bir elin marifetiyle toplumsal kazançta bir artışa yol açtığına ilişkin temelde rasyonel olan bir yaklaşım ortaya koymuştur. Smith' den rasyonalitenin neoklasiklerde ulaştığı tanımını beklenemez. Ama bireyin analizin temeline yerleşmesi ve bu bireyin kendi çıkarları peşinde koşan bir birey olması daha sonra sübjektivist atılımı kolaylaştıracaktır.


b- Neoklasik İktisat ve Rasyonalite; Neoklasik teori, iktisatçıların en başından günümüze değin peşinde oldukları birleşik bir teori arayışının en somut örneğidir.

Neo-klasik iktisadi düşüncede rasyonalite kavramına önemli bir değer yüklenmektedir. İnsan davranışlarının homojen olduğunu belirten ve her türlü şartta insanların sürekli mantıklı davrandığı varsayımıyla hareket eden rasyonalite görüşü çoğu zaman tam gerçekliği yansıtamamaktadır.

Neo-klasik iktisat yaklaşım insan davranışlarını açıklarken belirli varsayımlardan hareket etmektedir. Neoklasik yaklaşıma göre rasyonel davranışlar genellikle duygusal tepki, mantıksızlık ve görünüşte açıklanamayan duygular ve güven duygusuna karşı bir tavır olarak görülmektedir.

 Neoklasik iktisadi düşünce psikoloji ve iktisat arasındaki ilişkiye ciddi bir mesafe koymaktadır.


c- Marjinal Devrim

Marjinalizm döneminde her ne kadar “en çok” ibaresi marjinale, kar ibaresi de fayda ibaresine dönüşmüş olsa da anlatılmak istenen yine aynı kalmıştır. Bununla birlikte söz konusu dönemde “değeri” harcanılan emek ile ölçen emek-değer teorisinden, değeri fayda ile ölçen marjinal fayda teorisine bir dönüşün yaşandığı görülmektedir. Böylelikle bu döneme “Marjinal Devrim” adı verilmiştir. Marjinalist devrim ile iktisadi birey, seçim yapmadan önce tüm bilgiye sahip süper güçlü birey olarak karşımıza çıkar.

İktisat 1870’li yıllarda geçirdiği marjinalist devrim ile dönemin hâkim pozitivist eğilimlerinden de beslenerek fizik bilimine öykünmede en yüksek mevkiye ulaşmıştır. 1950’lere gelindiğinde ise, iktisat bilimi olgunluğa erişerek metodolojik sürecini tamamlamıştır.

Ochangco’a göre marjinal devrim; Bir kopuş, teorik bir kırılmadır. Marjinal devrim, iktisatta matematiksel ve istatiksel yöntemlerin kullanımını artırmıştır.


KESİNLİK DÜNYASINDA RASYONEL SEÇİM

Neoklasik İktisatta rasyonellik dendiği zaman seçimler arasındaki tutarlılık anlaşılır hale geldi. Rasyonel birey ulaşılabilir alternatifleri sıralar ve aralarında en çok tercih (preference) ettiğini seçer (choice).


A’nın seçimi(choice) ancak şu şartlarda rasyoneldir:

1)    A’nın tercihi (preference) rasyonelse,

2)    A seçimi (choice) dışında bir başka opsiyon tercih ( preference),


A’nın tercihi ( preference), ancak şu şartlarda rasyoneldir:


1) Tamlık : x, y malları arasında x ≥ y veya y ≥ x

Tamlık bir kişinin ulaşılabilir bütün alternatifleri mukayese ederek sıralayabildiğini ve alternatiflerden birini tercih ettiğini veya alternatifler arasında kayıtsız kaldığını ifade eder.

2) Geçişlilik : x, y, z malları arasında x ≥ y ve y ≥ z ise x ≥ z dir.

3) Süreklilik : Herhangi bir x demeti için A(x) en azından x kümesi kadar iyi tanımlansın ve B(x) de x kümesinden daha iyi olmayan şeklinde tanımlansın. Bu durumda A(x) ve B(x) yakınsamaktadır. İki vektör arasındaki sıkı tercih, bunlardan herhangi biri yeterince küçük miktarlarca değiştirilse bile, değişmez.


Özetle Neoklasik iktisat günlük hayatta tümüyle hepimizin akılcı olduğu varsayımı karşılaştığımız bütün seçeneklerin değerini hesapladığımızı daha sonra da mümkün olan en iyi eylem hattını takip ettiğimizi ileri sürmektedir. Peki ya yanılgıya düşüp akıldışı bir şey yaparsak? Bu durumda da geleneksel iktisadın bir cevabı vardır: Piyasa kuvvetleri bizi önüne katıp hızla doğru ve akılcı yola geri götürmektedir.




Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to improbable

1 Comment

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.