GERÇEK RAMİZ DAYI - ANTEP CANAVARI ABDULLAH PALAZ
Toplamda 43 kişiyi öldüren ve yüzlerce kişiyi yaralayan 48 yılda 38 farklı cezaevinde yatıp 4 kez idam cezası yiyen Abdullah Palaz, Türkiye'de seri katil deyince akla gelen ilk isimlerden birisi. Bu yazımızda Abdullah Palaz'ın hikayesini anlatacağız...Abdullah Palaz'ın babası Kurtuluş Savaşı sırasında Antep direnişçilerindendi. Varlıklı bir ailesi vardı fakat ailesindeki kan davaları bitmek bilmiyordu. Çocuk yaşta kendisini öldürmekle görevlendirmişti, silahsız yaşamıyordu
ilk adresi Konya Cezaevi olacaktı daha sonra bu cezaevinde inanılmaz bir nam salarak 'Antep Canavarı' olarak anılacaktı. Konya Cezaevi'ne girdikten sonrada rahat durmadı rahat durmasına pekte imkan yoktu, düşmanları ona rahat vermiyordu onunla uğraşıyordu.
Bu cezaevinde yerli mahkumlarla yabancı mahkumlar arasında büyük bir sürtüşme vardı, yerli mahkumlar yabancı mahkumlara hemen hemen hiç hak tanımıyordu
Bu durum Abdullah'ın yapısında olan bir insan için kabul edilecek bir durum değildi yerli mahkumlar idareyle de iş birliği yapıyor ve cezaevini cehenneme çeviriyorlardı ama Abdullah gibi bir mahkumun gelişi yerlileri rahatsız etti.
Ondan hem çekiniyorlar hem de ona bir şeyler yapıp sindirmek gerektiğine inanıyorlardı. Yeni gelen mahkumların sevilmediği ve onlara bir göz dağı verilmesi gerektiğini düşünüyordu.kendi gibi Antepli hemşerileriyle 7 yoldaşıyla bir plan yapıp gardiyanlardan temin ettikleri bıçaklarla bir gece diğer efelerin koğuşunu bastı. Bu efeler uyuşturucu mafyalarına bağlıydılar. Abdullah öldürmeyecek darbelerle bu adamları yaraladı ve Konya'daki ilk vukuatına imza atmış oldu.
Bu baskın yapılan koğuş Konyalı Efeler isimli bir grubun koğuşuydu. Baskın sırasında birçok kişi yaralanmıştı, Abdullah artık Antep Canavarına dönüşüyordu. Bir ara aftan yararlanarak dışarı çıktı bu dönemde evlendi.
Neredeyse yarım asırlık mahkum hayatı böyle başlayacaktı. 1940'lı yıllardı Afyon Cezaevi'ne sürgün edildi, Abdullah kendisiyle birlikte sürgüne giden 11 arkadaşıyla Afyon Cezaevi'ne geldiğinde gördü ki Afyon Cezaevi Konya'dan da beterdi.
Berbat bir cezaeviydi yabancıyı yalnız mahkumlar değil idareler desevmiyordu. Haksızlıklar diz boyu olmuştu, yerli mahkumlar acımasız alabildiğine yabancıları ve yoksulları eziyorlardı.İdare ise Abdullah ve arkadaşlarına müthiş derecede düşmandı sanki tüm cezaevi bir yana Abdullah ve arkadaşları bir yana olmuştu. İdare tüm disiplinini acımasızlığını onlara gösteriyordu, Abdullah'sa idarenin gözünde lakabının getirdiği gibi tam bir canavardı...
Orada da aynı şekilde parmak hesabıyla göz dağı vermek için yanındakilerle koğuş bastı ama bu defa bir fark vardı, parmak hesabını biraz kaçırıp birinin ölümüne neden oldular. Bir gece zincirde tutulduktan sonra oradan da Bursa'ya gönderildiler.
Bursa Cezaevi onun yaşadığı en zor hapishaneydi arkadaşlarıyla birlikte nakledildikleri gün boğazlarına kadar gelen dışkı dolu bir kanalizasyona kapatıldılar. Bu da onlara gözdağıydı. Abdullah Palaz 1.90 boyunda olduğu için pislik en fazla koltuk altına geliyordu.
Fakat boyu daha kısa olan arkadaşlarından pisliği yutmak zorunda kalanlar bile olmuştu. Burada tam 8 saat tutuldular daha sonra çıktıklarında üstlerine tutulan azıcık su ile koğuşlarına geri gönderildiler.
Abdullah'ın 3 arkadaşı burada hayatını kaybetti, buradan çıktıklarında onlara yardım eden tek bir kişi vardı Nazım Hikmet... Nazım'ın getirdiği suyla temizlenmelerine biraz bile olsa yardımcı oldu hatta onlarla sigarasını bile paylaştı.O şair ne demektir, yazar ne demektir, tarihçi ne demektir, bilmiyordu komünistliği ise hiç bilmiyordu ama Nazım'a vatan haini denmesi ağrına gitmişti böyle bir adam ona göre asla vatan haini olamazdı.
O dev gibi adam gittikten hemen sonra gardiyanlar geldiler durumu kötü olan arkadaşları alıp götürdüler. Gardiyanlar üzerlerine pislik bulaşmasın diye arkadaşları çuval gibi bir şeylere sarıp sarmalayıp götürmüşlerdi. Abdullah, Nazım'a neden içeride olduğunu sordu Nazım'a neden vatan haini dendiğini merak ediyordu.
Çünkü Abdullah vatan haini olan birini öldürebilirdi ama vatan haini dedikleri adam ona yardım etmişti. Onu öldüremezdi, Nazım'da ona şiirleri yüzünden olduğunu söyledi komünistliği anlattı ona Abdullah, Nazım'ın anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştı.
Ama onu çok sevmişti. Abdullah Palaz için Nazım Hikmet artık bir dosttu daha sonraları Abdullah Palaz, Nazım Hikmet'le aynı koğuşta kalırsa olay çıkarmayacağına dair bir söz verdi ve bu isteği yerine getirildi. Aynı koğuşta kalmaya başladılar.
Abdullah bu sürede gerçekten kimseye zarar vermedi. Nazım'la çok iyi arkadaş oldular. Nazım ona kendi şiirlerini okudu neden komünist olduğunu anlattı. Abdullah haksızlığa dayanamadığını garibanın elinden alınanlara garibana yapılan zulümlere karşı geldiğini anlattı.
Ancak Nazım Hikmet bir süre sonra başka cezaevine gönderildi. Böylece Abdullah Palaz yeniden olay çıkarmaya başladı. Karısı ve çocuğu onu ziyarete gelmişti çocuğunun adı Mustafa'ydı. Mustafa'ya kendi bildiği ve inandığı değerleri tabiri caizse raconu öğretmek istiyordu.
görüşme esnasında yanlarında kendisine işkence eden cezaevi müdürü de vardı. Abdullah 13 yaşındaki çocuğunu müdürü göstererek konuşmaya başladı, ona kendisinin kanını taşıdığını ve onun kanındansa en kısa zamanda yere sermesi gerektiğini söyledi.
Bu konuşmanın eşi ve çocuğu hemen oradan uzaklaştırıldı ve Abdullah Palaz'da hücreye atıldı. Hücreye atılmasının 11. gününde beklediği haber geldi oğlu Mustafa babasının isteğini yerine getirmişti. Müdürü pusuya düşürüp onu öldürmüştü.
1991 yılında şartlı salıverilme yasasıyla tahliye oldu. Tahliye olduktan sonra sanki dış dünyaya alışık olmadığı için yaşaması da mümkün değilmişçesine 9 ay sonra eceliyle hayatını kaybetti. Ölmeden önce ezbere bildiği tek şiir Nazım Hikmet'in bir şiiriydi.