Orhan Veli’ye: ŞÖYLE GARİP BENCİLEYİN

yGRq...EdcL
9 Jan 2024
45

“Söyler dilim ağlar gözüm

Gariplere göyner özüm

Meğer ki gökte yıldızım

Ola garip bencileyin”

Yunus Emre

Garibin dilimizde iki manası vardır. İlki, Yunus Emre’nin şiirinde de tasvir ettiği gibi bazen gurbette bazen de kalabalıklar içerisindeki insanın kendisini yanlız hissetme halidir. Diğeri ise acayip, farklı, alışılmışın dışında olma durumudur. Orhan Veli hem ilk anlamıyla örtüşecek şekilde şahsi hayatındaki hüznü ve yanlızlığı hem de ikinci anlamıyla eşdeğer şiir poetikasıyla, garip kelimesini tam karşılamaktadır.

Orhan Veli, modern Türk şiirinin assolistleri olarak tabir edebileceğimiz Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet gibi usta şairlerin bulunduğu bir edebiyat ikliminde neşet etmiştir. Bilhassa ilk şiirlerinde doğal olarak Yahya Kemal, Ahmet Hamdi ve Ahmet Haşim’den etkiler açıkça görünmektedir. Böyle bir dünyaya uyanan Orhan Veli’nin ise önüne iki seçenek vardır: Ya bu şairlerin etkisinde şiir hayatına devam ederek ismi Türk edebiyat tarihinin yaprakları arasında silik bir kaç cümleyle geçiştirilecekti ya da bu etkiyi aşacak, rüştünü ispat edecek ve adını altın harflerle belki de en üste yazdırtacaktı. Orhan Veli ikinci yolu tercih etti ki, sahip olduğu şiir alt yapısı ve karakter olarak bunu başarabilecek potensiyeli vardı ve bunda da başarılı oldu. Acaba bunu nasıl başardı? Her ne kadar ilk kitabından dört yıl sonra, 1945 yılında çıkardığı ikinci kitabı “Vazgeçemediğim” ile beraber sonraki kitaplarında poetikası adına kırılmalar ve yumuşamalar yaşamış olsa da, etkilenme endişesini aşmak için tercih ettiği yöntem ise alışılmadık, farklı ve çok garipti: Yıkmak.

İlk olarak Aralık 1939 ve Ocak 1940 arasında Varlık Dergisinde makale olarak yayınlayıp sonrasında 1941 yılında çıkardığı ilk kitabı Garip’in önsözünde poetikasını duyurur. Orhan Veli, geleneğe karşı yıkıcı bir yaklaşım sergiliyerek poetikasını sadelik ve yalınlık üzerine temellendirmiştir ve ismini açık olarak vermese de Ahmet Haşim’e meydan okumaktadır. Enterasan olan, başlangıçta Ahmet Haşim’e bu olumsuz tavrını daha sonraki yıllarda da yazdığı şiirlerle ve röportajlarla devam ettirirken, Yahya Kemal’e olan tutumu hayranlık tadında yumuşaktır. Şahsen Yahya Kemal’e olan bu yumuşak tavrının bir kaç sebebi olabileceğini düşünüyorum: İlki, Ankara Erkek Lisesi’ndeki hocası Ahmet Hamdi’nin vesilesiyle Yahya Kemal’e karşı bir sempati beslemiş olabilir. İkincisi, Ahmet Haşim’in çoktan vefat edip eleştirilere cevap veremiyecek olmasından dolayı onu Yahya Kemal’e göre daha kolay lokma görmüş olabilir. Üçüncüsü, Ahmet Haşim gibi usta bir şairin dillere pelesenk olmuş mısralarını alay ve ironiyle şiirlerine eklemleyerek dikkatleri üzerine çekmek istemiş olabilir.

Orhan Veli’nin ilk dönemindeki şiirlerine baktığımızda Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in etkileri açıkça görebiliyoruz. Örneğin, Orhan Veli’nin 1936 yılında Varllık dergisinde yayınlanan şiiri Eldorada’da Ahmet Haşim etkisi hemen sezinlenmektedir. Ahmet Haşim’le özdeşleştirebileceğimiz geçmişe özlem, çocukluk günleri ve melal duygusu gibi temleri ifade eden vuslat, saadet, akşam, geceler, cennet hemen fark edilmektedir.

             ELDORADO” şiirinden bir bölüm:

Müthiş dünyasile, uykuma girdiği yer.. 
Gülümsüyor mavi bir at ışığında kamış. 
Göllerin şekli dolu derinliğine dalmış 
Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler. 

Suların aydınlığında saadetten bir iz: 
Dallardan süzülen kayığından bu hoş insan, 
Omuzuna değen arzu dolu dudakları kan. 
Artık bir cennete bağlı bütün günlerimiz. 

Artık ışıkla dolu billur bir kadeh gibi, 
En güzel şeytanın elinde tuttuğu gurup; 
Akşamlar ağzımda harkülade bir şurup 
Ve başımda geceler yeşil bir deniz gibi. 

                                                             Ankara, Eylül 1936

                                                             (Varlık, 1.12.1936)

                                                             Orhan Veli (Bütün Şiirleri:141)

Bu şiir başarılı bir şiirdir ve Orhan Veli bu şiiri 22 yaşında iken yazmıştır. Yine 1951 yılında, tabir caizse Yahya Kemal’in dudağını ısırtacak güzellikte yazdığı “Rübai” bize Orhan Veli’nin geleneğe bağlı şiirde ne kadar başarılı olduğunu, divan edebiyatına hakimiyetini ve alt yapısının ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.

 “RÜBAİ”

Ömrün o büyük sırrını gör bir bak da
Bir tek kökü kalmış ağacın toprakta
Dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi
Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta.
                                     (Aile, Nisan 1951)
                                     Orhan Veli (Bütün Şiirleri:133)

Ve hakeza Orhan Veli’nin sağlığında yayımlamadığı eski biçimli şiirlerinden olan “Efsane” adlı şiirinde Yahya Kemal’in etkisi hemen hissedilir. Şiiri okumaya başladığımızda “bir zamanlar”, “çağlardı”, “def ü cenk” gibi kelimeler Yahya Kemal’in coşkusunu, tarihi bir anı sanki şu anda oluyormuş gibi hissettiren duygusunu hemen yakalıyoruz.

             EFSANE” şiirinden bir bölüm:

Bir zamanlardı bu gamhanede bir dem vardı
Gece sahilde sular fecre kadar çağlardı

O çağıltıyla beraber döğünürken def ü cenk
Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengarenk                     

(Nokta, 15.2.1951)

                                                             Orhan Veli (Bütün Şiirleri:166)

                       


Orhan Veli, şiirde ahengin yakalanması için vezin ve kafiyenin şart olmadığını, bunları ilk insanların kolay hatırlamak için kullanıklarını, insanlığın zaman içinde çok yol aldığını söyleyerek vezin ve kafiyeyle şiir yazmanın artık bir maharet olmadığını ifade eder. Bunu gören bazı şairlerin, burada kastettiği Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’dir, vezin ve kafiye yerine “ahenk”  denilen bir unsura dört elle sarıldıklarını belirtir. Yahya Kemal şiirde deruni ahenkten bahseder. Kelimelerin anlamlarından ziyade ihtiva ettikleri ses değerlerinin önemli olduğunu ve bu kelimeler öyle bir biri ardına dizilmeli ki mısrada kelimenin yeri değiştirilemeyecek ya da çıkarılamayacak şekilde bir ahenk oluşturması gerektiğini belirtir. Sanki müzik notalarının bir araya getirilmesi gibi şiirde deruni bir ahenk oluşmalıdır. Ahmet Haşim’e de şiirde sessiz bir şarkı gibi kelimeler arasında bir ritim olması gerektiğini ifade eder, aksi halde o kelimelerin birlikteliği ona göre şiir değil düzyazı olur. Ona göre kelimelerin anlamı değil, şiir içindeki telaffuzu önemlidir. Kelimeler öyle bir ahenkle bir araya gelmeli ki, bu ahenk melodik bir büyü oluşturmalıdır. Orhan Veli’nin kafiye ve vezinsiz bir şiirine göz atalım:


“ANLATAMIYORUM”
(Moro Romantico)

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
                                   Nisan 1940
                                   (Garip I, 1941)
                                   Orhan Veli (Bütün Şiirleri:53)

Ali İhsan Kolcu, Orhan Veli’nin poetikası isimli kitabında bu şiir hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: “ Fakat Orhan Veli, vezinle kafiyeye bağlanmış bir ahengin de karşısındadır. Anlatamıyorum şiirinde vezin ve kafiye yoktur fakat şiirin bir ahengi vardır. Bunu sağlayan şey şiirin kurgu ve üslubudur.” (Kolcu, 2009:27)

Her ne kadar Orhan Veli şiirde vezin ve kafiyeye sert bir eleştiriyle yaklaşsa da daha sonraki yıllarda bu poetikasında bir kırılma ve yumuşama meydana gelmiştir. 1945 yılında Garip’in ikinci baskısının Önsöz’ünde “Onları beş sene önce yazmıştım. Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra ne diye yaşadım.” (Veli, 2015:10) diyecektir. 1951 yılında yayınlanan Gelirli Şiir isimli şiirinde görüldüğü gibi uyaklardan, tekrarlardan ve ses uyumlarından faydanlanmakta bir beis görmemiştir.


                       “GELİRLİ ŞİİR”
İstanbul'dan ayva da gelir, nar gelir,
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir
Gelir desen dar gelir
Günaşırı alacaklılar gelir.
Anam anam,
Dayanamam,
bu iş bana zor gelir.
                                   (Varlık ,1.1.1951)
                                   Orhan Veli (Bütün Şiirleri:129)


                      “AĞAÇ”
Ağaca bir taş attım;
Düşmedi taşım,
Düşmedi taşım.
Taşımı ağaç yedi;
Taşımı isterim,
Taşımı isterim!
                       Ankara, Ağustos 1937
                       (Varlık, 15.9.1937)
                       Orhan Veli (Bütün Şiirleri:172)



Orhan Veli, şiirle diğer güzel sanatların birbirine karıştırılmasından oldukça rahatsıztır ve bunu şiir yazmakta zorluk çekenlerin yaptıkları bir hile olduğunu beyan eder. Ahenkle bir araya gelen bir kaç kelimenin oluşturduğu musikiyi gerçek musikinin yanında küçümsemektedir. Ona göre her bir sanat dalı kendi araçlarıyla arzı endam etmeli, dolayısıyla da şiiri de kendi araçlarıyla ortaya çıkarmak gerektiğini ve bunun da herkesin başarabileceği bir iş olmadığını belirtmektedir. Gerçek şair hileye kaçmadan, emek sarf ederek kendi hünerini sergileyebilmelidir. Orhan Veli burada şiir bütün hususiyeti edasında bir söz sanatıdır diyerek şiirde ahenk, ritm ya da musiki yerine eda olması gerektiği üzerinde durmaktadır. Burada açık olarak öncelikle Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’e gönderme vardır. Ahmet Haşim, şiir için “Şairin lisanı "nesir" gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade mûsikîye yakın mutavassıt bir lisandır. ” (Haşim, 2019:16) derken, Yahya Kemal de “Şiir Okumaya Dair” isimli yazısında “Şiir, rytme yani nazım sanatı olduğu için güfteden önce bir bestedir.” (Beyatlı,2010:5) diyerek poetikalarında musikiyi şiire deruhte etmişlerdir. Orhan Veli şiir ve diğer güzel sanatlar arasındaki ayrımı sadece poetikasında belirtmekle kalmamış, ayrıca şiirlerinde Ahmet Haşim’e ironi yaparak hedef almaya devam etmiştir. Örneğin, Orhan Veli “Eskiler Alıyorum” isimli şiirinde Ahmet Haşim’in ünlü bir dizesi olan “Göllerde bu dem bir kamış olsam” dizesini parodi yoluyla yansılama da yaparak, musiki ve şiiri birbirinden ayırdığını açık bir şekilde ifade etmiştir.

                      

              “ESKİLER ALIYORUM”

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam
                                   Orhan Veli (Bütün Şiirleri:73)


           Burada Orhan Veli’nin üzerinde durduğu bir başka konu ise halk tarafından sevilen eserlerin kolay ve anlaşılır eserler olduğunu söyleyerek şiirin sıradan insanlarında anlayabileceği şekilde ifa edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Toplumun çoğunluğunu oluşturan, daha duyguları incelmemiş, sanat zevki yeni oturmaya başlayan insanlara anlayabilecekleri bir dille şiir icra etmek gerektiğini düşünmektedir. Onun için hem seçtiği konular hem de şiirinde kullandığı kelimeler basit, yalın ve anlaşılırdır. Bu yönüyle diğer şairleri toplumun çoğunluğu olan sıradan insanları görmezden gelerek sadece şiir zevki gelişmiş az sayıdaki yüksek zümreye hitap etmekle suçlamaktadır.


           Orhan Veli, şiire yeni bir dil getirebilmek için şairanelikten kurtulmak gerektiğini beyan ediyor. Ona göre şair, şiir yazarken geleneğe bağlı bir şiir lügatı kullanmak zorunda kalması yani şairane davranmak zorunda kalması onu sınırlandırmaktadır. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in şiirlerinde böyle bir kelime kadrosu vardı. Oysa ki Orhan Veli mazmunlar ve sembollerle örtülü ifadelerin yer aldığı eski şiir lügatinden kurtularak kendine has uslup ve kelime kadrosu meydana getirmiştir. Artık bu kelime kadrosunun içinde toplumda sıradan bir insan ve onun nasırı yer alabilmektedir. Böylelikle yüzyıllar boyu divan edebiyatımızın şiir lügatında bulunan Sultan Süleyman figürü yerine Süleyman Efendi ve onun nasırı yer almaya başlamıştır. Örneğin, Orhan Veli “Karanfil” isimli şiirinde Ahmet Haşim’i şiirlerinde eski şiirin lügatına bağlı kalarak ve edebi sanatları kullanarak belli temaları işlediğini yine onun bir dizesini parodileştirerek eleştirir.


                       “KARANFİL”

Hakkınız var, güzel değildir ihtimal,
Mübalağa sanatı kadar
Varşova'da ölmesi on bin kişinin
Ve benzememesi
Bir motörlü kıtanın bir karanfile,
“Yarin dudağından getirilmiş”
                                   Eylül 1939
                                   (Varlık, 15.10.1939)
                                   Orhan Veli (Bütün Şiirleri:199)
           
Bu şiirde 2. Dünya Savaşı’nın hemen başlangıcında Varşova’da ölen binlerce insan gibi bireyi etkileyen hususların eski şiir lügatında bulunmamasını Ahmet Haşim’in sevgiliden bahseden kelime kadrosunu hedef alarak eleştirmektedir.

“KARANFİL” şiirinden bir bölüm:
“Yarin dudağından getirilmiş

           Bir katre alevdir bu karanfil”

                                              Ahmet Haşim (Piyale-Göl Saatleri:21)


           Orhan Veli her ne kadar sonraları kırılmalar yaşasa da poetikasını yıkıcı olmak üzerine kurmuştur. Poetikasında ifade ettiği hususları ne kadar pratiğe dökebildiği ya da devam ettirebildiği üzerinde uzunca durulabilir. Fakat Orhan Veli poetikasıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış, bazılarınca yerden yere vurulmuş olsada Garip akımının oluşmasını ve arkasından takipçileri olan şiirsel baba figürü olmayı başarmıştır. Descartes’in pozitivist yaklaşımıyla gelenekten gelen geleneksel şiirimizle ilgili kuralları sarsmış, insanların tekrar bütün bu kuralları elekten geçirmesine, tekrardan laboratuvarda test etmesine ve tekrardan düşünmesine sebebiyet vermiştir. O, bütün bir geleneksel şiir ağacımızın çürük dallarının, meyvelerinin ve yapraklarının ayıklanmasına ve şiirimizin tekrar bir canlılık ve tazelik kazanmasına sebebiyet vermiştir.



           Orhan Veli’nin gerek şiirleri gerekse de şahsi hayatı hakkında çok şeyler söylenebilir. Fakat akla gelecek ilk şey herhalde “GARİP” olacaktır.

                       

İstanbul’da, Boğaziçi’nde,

                       Bir fakir Orhan Veli’yim;

                       Veli’nin oğluyum,

Tarifsiz kederler içinde.

(Ülkü, 1.2.1945)  Orhan Veli (Bütün Şiirleri: 67)

KAYNAKÇA


Beyatlı, Yahya Kemal (2010). Edebiyata Dair, İstanbul:İstanbul Fetih Cemiyeti.

Bezirci, Asım (1995). Orhan Veli –yaşamı, kişiliği, sanatı,eserleri- , E-Kitap,

İstanbul: Evrensel Basım Yayın.

Haşim, Ahmet (2012). Piyale-Göl Saatleri, E-Kitap, İstanbul: Antik Kitap.

Haşim, Ahmet (2019). Piyale, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Kolcu, Ali İhsan (2009). Orhan Veli’nin Poetikası, Erzurum: Salkımsöğüt Yayınevi.

Okay, M. Orhan (2018). Poetika Dersleri, İstanbul: Dergah Yayınları.

Sazyek, Hakan (2006). Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi,

Ankara: Akçağ Yayınları) 

Tunç, Gökhan (2018). Rüzgara Karşı Duran Adam, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Veli, Orhan (2015). Bütün Şiirleri, E-Kitap, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Yetiş, Kazım (2000). Yahya Kemal için YAZILANLAR Cilt 2, İstanbul: İstanbul Fetih

Cemiyeti.


BULB: The Future of Social Media in Web3

Learn more

Enjoy this blog? Subscribe to Blackcap

4 Comments