Kemal Sunal'ın Filmlerinde Anlatılmak İstenenler

BYqe...FixS
19 Jan 2024
101

Yeşilçam denildiğinde akla gelen ve yapıtlarındaki tiplemelerle defalarca izlenmesine karşın güldürmeyi başarabilen “Gülen Adam” Kemal Sunal, hakkındaki övgüleri fazlasıyla hak ediyor. Nice nitelikli güzellemeyle sıfatlandırdığımız Sunal’ın, bir aktörden öte, sanatçı kimliği ile farkını ortaya koymayı başardığı aşikar. Hala yüzümüzü güldüren detaylar ve içinde yaşadığımız sistemin aksaklıklarını düşünmemizi sağlayan, sosyal mesajların hakim olduğu o güzelim Kemal Sunal filmlerini sinemamıza kazandıran Sunal’dır, haliyle onun unutulmaz olmasının birden çok haklı sebebi vardır…

Üç Kağıtçı (1981)

Satılmış Ağa (Ali Şen)’nın paraya tapan hallerini kahkahayla izlediğimiz Üç Kağıtçı filmi, ekonomik avantajların, halkın sırtından elde edilmesini topa tutmakla birlikte olağanüstü özellikler atfedilen kişilerin ilahlaştırmasını da görmezden gelmiyor.

Romatizması nedeniyle yağmurun yağıp yağmayacağını doğru bir şekilde tahmin eden Rıfkı (Kemal Sunal), çıktığı serüvende halkın “ermiş” sıfatını uygun görmesiyle “yönetici” oluyor. Doğru işlere imza atsa da filmin final sahnelerinde sıradan bir insan olduğunu kendine itiraf ediyor. Kahramanımız bu durumu halkıyla paylaşıp görevinden istifa ediyor ancak itirafı değerli gören halk onu yeniden başkan görmek istiyor. Hatta Rıfkı’nın belediye başkanlığı görevindeyken haklı olarak zulüm olduğu çıkarcı, hilebaz esnaf bile…

Atla Gel Şaban (1984)

Niyazi bir şekerleme firmasında çalışmaktadır. Zaten az olan maaşına patronu da bir türlü zam yapmaz. Niyazi ailesiyle kıt kanaat geçinir üstelik borçlarından dolayı köşe bucak mahalle esnafından kaçar. Bir gün tüm mahalleliyi saran at yarışı oyununa merak salar ve işine gitmek için bindiği minibüste oynar. At yarışını tutturur fakat kuponu yatırmadığı için ikramiyeyi alamaz. Niyazi her gün minübüste kupon yaparak kendini sınar fakat kuponu yatırmaz. At yarışlarını izlemeye giden Niyazi tüm atları yine bilir. Buna şahit olan bir adam, at yarışlarını oynatan mafya babası Kazım'a haber verir. Kazım, Niyazi'ye kendisi için at yarışı oynamasını ister bu sayede zaten zengin olan Kazım parasına para katacaktır.

Geçim derdi… Zorunlu giderlerin gelirden fazla olması… Dolayısıyla yoksulluk… Filmin odağına oturan ekonomik zorluklar, Niyazi’nin hem toplum içinde hem de ailesiyle olan ilişkilerinde sorun yaşamasının asıl kaynağı olarak resmediliyor.
Kemal Sunal’ın hayat verdiği karakterin isminin “Niyazi” olması ancak filmin adında “Şaban”ın geçmesi tamamen “yanlışlık” eseri olarak yorumlandı. Rahmetli Sunal ise bu duruma ilişkin; “…Kemal Sunal’ın adı, Niyazi olsa ne olur, Şaban olsa ne olur?” diyerek noktayı koydu.

Kılıbık (1983)

Acımasız bir ev sahibinin kiracısı Kamil’in hikayesini izlediğimiz Kılıbık, kadın erkek denkliği noktasında ataerkil bir bakış açısının örneği durumunda. Bu yönden eleştirilse dahi verdiği sosyal mesajlar açısından izlenmeye değer film, suç işleyen bireyin toplumda statü kazanması için referans olması hicvediliyor. Ekonomik zorluklara ek olarak ev sahibi olan Müslüm (Ali Şen)‘ün sergilediği haksız tutumların da mağduru olan Kamil, kaba kuvvetle mutlu sona ulaşıyor.

Zübük (1981)

Kartal Tibet’in gözünden edebiyat dünyasından beyaz perdeye aktarılan Zübük, Aziz Nesin’e saygılar sunuyor. 12 Eylül sonrası çekilen film, siyasetin bozulmuş yüzünü tokatlıyor. Film, Zübükzade’nin, rüşvet ve din yoluyla kandırma dahil, alışılagelmiş tüm fendlerini hünerli biçimde anlatmakla birlikte halkın temiz duygularını makyavelist anlayışla emellerine alet edenlerin baş tacı olduğu düzeni ve bu düzene karşı çıkıp “okul yaptırmayı” vadeden “iyi” kişilikleri öteleyen seçmeni de unutmuyor.
Kemal Sunal’ın rol aldığı bu başyapıtın, gördüğümüz en sert askeri darbenin gerçekleşmesini takiben üretilmesi gerçek bir sanat ve cesaret öyküsü olarak sinema tarihindeki yerinde duruyor.

Umudumuz Şaban (1979)

İş dünyasının haksız kazanç elde eden temsilcilerinin mafya ile kol kola girerek yerel işbirlikçiler aracılığıya halka zulüm olmasını anlatan Kartal Tibet filmi “Umudumuz Şaban”, suç işleyene saygı duyan ve ondan korkarak sinen halkı da eleştiri oklarının hedefi yapmaktan çekinmiyor

Manası çok derin” ama bir o kadar da aşikar olan bu enfes filmi bir kez daha izlemek için çok sebep var…

Bekçiler Kralı (1979)

Halk sağlığını önemseyen, sermayenin politik güçlerle olan ortaklığının toplum için oluşturacağı tehlikeleri anlatan mükemmel bir film daha. Sorumluluklarını yerine getirmekten uzak olan seçilmiş bir muhtardan stokçulara, yerel yönetimin yayılıp oturmayı halk yararına çalışmaktan daha değerli görmesine, fiyatı kafasına göre belirleyen esnaftan banka hesabını halk sağlığından daha önemli gören iş insanlarına kadar her kesimin yanlışlarına vurgu yapan filmde, “Bekçi Şaban”ın bir yanlış anlama sonucu İçişleri Bakanı’nın yeğeni zannedilmesi ayrı bir eleştiri olarak konumlanıyor. Çünkü kanun namına hareket eden Bekçi Şaban, “yetkili” değil, “torpilli” olduğu sanrısı ve korkusuyla görevini yerine getirebiliyor.

100 Numaralı Adam (1978)

Ekonomik çıkarlar uğruna halkın kapitalizme yem olarak sunulmasını irdeleyen yapıt, talebin, toplumsal sağlığı bozacak arz ile karşılanmasının yanlışlığına vurgu yapıyor. Süleyman Turan’ın sunucu pozisyonundayken filmin kahramanı Şaban’dan dinlediği; “Yok abiler yok, hiç alkışlanacak şey değil. Babam da olsa halkı kazıklayanın alkışlanmasını istemem. Bakın bizim mahallenin başında köşede papağan rüştü’nün benzin istasyonu var. Benzine su katıyor. Demin bahsettim kasap hayri var ya, ete neler katıyor neler. Bakkal hacı rüstem var. Hacı oldu dalaverayı bırakır dedik, oooohh şimdi her şeye bir şeyler katıyor. Hava gazını açıyorsun içine hava katmışlar. İlaç alıyorsun kireç katmışlar. Efkârlanıyorsun rakı alıyorsun rakı yok. Diyeceeemmm herkes herkese bir kazık atıyor. Sonra kendi canı şu kadarcık yandı mı ver yansın ediyor, basıyor yaygarayı. Hepimiz birbirimize bir kazık atarsak, nasıl düzelir bu işler? Ben derim ki; karşılıklı olarak saygılı olalım haklarımıza…” tiradı bugün söylense yine cuk diye oturacak cinsten

Köşeyi Dönen Adam (1978)

Köşeyi Dönen Adam, parayı güç olarak gördüğü için boyun eğen, paraya tapan, ruhunu bu uğurda satan herkesi çok ağır şekilde eleştiren bir film. Eserin birçok yeri beyin yakacak mesajlarla fazlasıyla nitelikli hale getirilmiş. Nitelikli olduğu kadar rahatsız edici unsurların varlığı da kaçınılmaz bir sonucu beraberinde getirmiş…
Tek tanrılı dinlerin inancında yer alan “ilk insan Hz. Adem”in ismi, filmin karakterine (Kemal Sunal) verilmiş. Dolayısıyla beşer odaklı kirli heveslerin, Adem’in gözünden anlatılması da bir mesaj aslında
Ezilen, hor görülen Adem, amcasından kendisine miras kaldığını öğreniyor. Ancak bu mirasın bir eşek olduğunun anlaşılması, sükse yapan Adem’in kısa süreli gözden çıkarılmasına sebep oluyor. Adem ise kartları yeniden dağıtıyor ve miras kalan eşeğin midesinde büyük bir elmas olduğu yalanını savuruyor. Eleştirmek istediği kesimlere hadlerini bildirmek isteyen Adem, eşeğin dışkı yoluyla elması çıkaracağını söylüyor tüm çıkar ve pis düşünce besleyen kişilere.

Filmin finaline doğru eşek altına tutulan kaba iyice dışkılıyor. Leğeni elleriyle yoklayan karakterler, çıkarları uğruna değerlerini yitirmiş kocaman kesimleri temsil ediyor; para için pisliğe batanları… Adem’in midesini bulandıran bu görüntülerde kendini para için pazarlayan herkes nasibini alıyor ve kahramanımız bulunduğu yeri terk ediyor. Ardından “Faşizme geçit yok!” dövizlerinin olduğu bir mitingin ortasında kaldığını fark ediyor ve sesini yükseltenlerle hak arama yolunda yürüyüşe geçiyor.

Kapıcılar Kralı (1976)

Dönemin Türk toplum yapısını en iyi gösteren ve hicveden muhteşem yapıtta toplumsal tabakalaşma, bir apartmandaki 9 daire üzerinden anlatılıyor. Aşağıdan yukarıya (aksi yönlü de düşünebilirsiniz) doğru her kat bir toplumsal sınıfı temsil ediyor. Kısacası, o apartman, Türk halkının sınıfsal konumunu veriyor. Yoksul işçi sınıfı, borçlu memur sınıfı, yönetimdeki dikteyi kontrol eden asker sınıfı ve diğerleri…
Çarka çomak sokma cesaretini gösteremeyen Seyyid (Kemal Sunal), ne kadar rahatsız olursa olsun kendine yapılan haksızlıklara göz yumuyor. Çünkü hakkını aradığında karşılaşacağı güçlükleri pekala biliyor. Mücadele etmemesini bu şekilde haklı gösteren Seyyid, zaman içinde gizli gizli ve aheste bir şekilde oyunu kurallarına göre oynamasını öğreniyor ve çarkın dişlisi oluyor.

Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to erendurden

13 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.