Dinozorlar

BYqe...FixS
20 Jan 2024
116

Dinozorlar yaklaşık olarak 245 ila 66 milyon yıl önce Mezozoik Çağ olarak bilinen zaman diliminde yaşadılar. Bu, ilk modern insan olan Homo sapiens’in ortaya çıkmasından milyonlarca yıl önceydi.
Bilim insanları Mezozoik Çağı 3 döneme ayırmaktadır. Bunlar: Triyas, Jura ve Kretase dönemleridir. Bu çağlarda Pangea tek bir kıta halinden yavaş yavaş daha küçük parçalara ayrıldı. İklim ve bitki örtüsündeki değişiklikler dinozorların evrimini de etkiledi.

Triyas Dönemi (252 ila 201 milyon yıl önce)

Triyas Dönemi’nde tüm kıtalar Pangea adı verilen tek bir kara kütlesini oluşturuyordu. Bu da farklı alanlarda yaşayan hayvan ve bitkilerin arasındaki farklılıkların az olduğu anlamına geliyordu.
İklim nispeten sıcak ve kuruydu. Ayrıca arazilerin büyük çoğunluğu çöl halindeydi. Bugünün aksine o zaman gezegenimizde kutup buzulları bulunmamaktaydı.
Sürüngenler ilk olarak bu ortamda evrimleştiler. Sürüngenler sıcak iklimlerde gelişmeye eğilimli canlılardır, çünkü derileri örneğin memeli derisinden daha az gözeneklidir. Bu da, sıcak havalarda sürüngenlerin memelilerden daha az su kaybetmesine imkan sağlamaktadır. Sürüngen böbrekleri susuzluğa karşı oldukça dayanıklıdır.
Triyas Çağı’nın sonlarına doğru, bir dizi deprem ve büyük volkanik patlamalar, Pangea’nın yavaş yavaş ikiye ayrılmaya başlamasına neden oldu. Bu, Kuzey Atlantik Okyanusu’nun doğuşuydu.

Jura Dönemi (201 ila 145 milyon yıl önce)

Triyas Dönemi’nin sonunda, nedenleri hala tartışılan kitlesen bir yok oluş yaşandı. Birçok büyük kara hayvanı yok oldu, ancak dinozorlar hayatta kaldı. Bu olay, dinozorların çok farklı biçimlerde gelişmesine ve sayılarının artışına fırsat sundu.
Tek parça olan Pangea, ikiye bölünerek kuzeyde Laurasia güneyde ise Gondwana adı verilen iki parçaya ayrıldı. Bu ayrılmaya rağmen, fosil kayıtlarındaki benzerlikler, Jura’nın başlarında iki kıta arasında bazı kara bağıntılarının olduğunu göstermektedir. Bu bağlantılı kısımlar daha sonradan koparak tamamen ayrık iki parça olmasını sağladı.
Sıcaklıklar biraz düştü ancak, atmosferdeki yüksek karbondioksit miktarı nedeniyle bugünden daha sıcak bir ortam hakimdi. Kara kütleleri arasında ortaya çıkan geniş denizler sonucunda yağışlarda artış yaşandı. Yaşanan değişiklikler, eğrelti ve atkuyruğu gibi bitkilerin büyük alanlarda büyümesine izin verdi. Bu bitki örtüsünün bir kısmı, bugün çıkarılan fosil yakıtların ana kaynağını olşuturmaktadır. Bakşa alanlarda sekoyalar gibi uzun kozalaklı ağaçlardan oluşan ormanlar bulunmaktaydı.
Bol bitki popülasyonu, Apatosaurus, Diplodocus ve Brachiosaurus gibi büyük bitki yiyen sauropodların evrimleşmesine uygun ortamı oluşturdu. Bu türler, Dünya’da şimdiye kadar yürüyen en büyük hayvanlardan bazılarıdır. Jura Çağı’nın sonunda, sürüleri birçok alana hakim oldu. Sauropodlar Kretase’de daha da büyük hale geldi.

Kretase Dönemi (145 ila 66 milyon yıl önce)

Kretase Çağı’nda bugün bildiğimiz bazı kıtalar oluştu. Bu dinozorların dünyanın farklı noktalarında birbirinden bağımsız şekilde evrimleştiği ve daha farklı hale geldiği anlamına geliyordu.
Diğer organizmalar da bu dönemde farklı türler oluşturdu. İlk olarak yılanlar ve çiçekli bitkiler bu zaman içerisinde evrimleşti. Arılar da dahil olmak üzere çiçekli bitkilerin yayılmasını artırmaya yardımcı olan çeşitli böcek grupları ortaya çıktı. Bu dönemde küçük dinozorları avlayabilecek memeliler de yaşıyordu.
Dinozorlar (kuşlar hariç) bu çağın sonunda, yani Geç Kretase döneminde yok olmuştur.

Teropod

Teropod veya Theropoda , kertenkele kalçalı dinozorlar (Saurischia) takımına (veya kladına) bağlı, boş kemikleri ve üç parmaklı uzuvları ile karakterize edilen bir dinozor kladı. Karga boyutundaki Microraptor cinsi ile devasa Tyrannosaurus rex gibi boyutsal açıdan çeşitliliğe sahiptirler.Modern kuşlar da Theropoda kladına bağlıdır.
Grubun tamamı iki ayağı üzerinde yürüyen Saurischia takımına ait türlerden oluşur. Theropoda alt takımı Giganotosaurus ve Tyrannosaurus gibi yeryüzünde yaşamış en büyük etçil cinslerden bazılarını da barındırır.
Dinozorlarla ilgili son çalışmalar sonucu artık teknik olarak dinozor soyunun tükenmediği yorumu getirilmektedir, zira günümüz dünyasının en yaygın canlıları olan kuşlar, küçük uçamayan Teropodlardan evrilmişlerdir. Özellikle son yıllarda dinozor araştırmaları sayesinde bulunan her yeni fosil parçasıyla dinozorlar ve özellikle Teropodlar hakkındaki görüş güncellenmiştir. 1960'larda keşfi ve çalışması yapılan fosil Deinonychus antirrhopus sayesinde dinozorlar hakkındaki eski görüşler sorgulanmış ve değiştirilmiştir. Aptal, hantal ve soğuk kanlı özellikler gösteren dinozor düşüncesinin yerini sıcak kanlıya yakın, tüylü, hızlı ve kuyruklarını sürümeyen daha aktif bir dinozor şablonu almıştır.
Teropodların belli karakteristik özellikleri mevcuttur, özellikle içi boş ve ince çeperli kemikleri bunlara örnektir. yine bu canlıların evrimsel süreçte el ve ayak parmaklarında belli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle eldeki dördüncü parmak ileri türlerde üçe düşmüştür. Ayak parmaklarında da üç ana ayak parmağı vardır ve dördüncü parmak körelmiştir. Teropodların en önemli özelliklerinden biri de keskin ve kıvrık dişleri ile büyük ve sağlam pençeleridir.[5]

Önemli Cinsler


Tyrannosaurus rex

T. rex olarak da bilinen Tyrannosaurus rex, Jurassic Park filmlerinden aşina olduğumuz bir tür. T. rex’ler adlarını Yunancada “zorba kertenkele” manasına gelen Tyrannosaurus ve Latincede “kral” manasına gelen rex kelimelerinin birleşiminden alır.
T. rex’lerin günümüzden 90-66 milyon yıl önce Geç Kretase Dönemi’nde, Kuzeybatı Amerika’da yaşadığı tahmin ediliyor.
T. rex’ler etçil dinozorlardır. Süper avcı olarak bilinirler. Leş ile de beslenebilirler. Uzunlukları yaklaşık 13 metre, yükseklikleri ise 4 metreyi bulur. Kütleleri yaklaşık 10 tona kadar ulaşabilir. Kemiklerinin içi boştur.
T. rex’ler etçil dinozorlardır. Süper avcı olarak bilinirler. Leş ile de beslenebilirler. Uzunlukları yaklaşık 13 metre, yükseklikleri ise 4 metreyi bulur. Kütleleri yaklaşık 10 tona kadar ulaşabilir. Kemiklerinin içi boştur.
T. rex’lerin en belirgin özelliklerinden biri, kaslı ve uzun arka bacaklarına rağmen ön kollarının hayli kısa ve küçük olmasıdır. Vücutları ve kuyrukları da kaslı ve güçlüdür.
Uzunluğu 1,5 metreyi bulan başlarında 54-60 tane sivri diş bulunur. Çeneleri hayli kuvvetlidir. T. rex’lerin çene kuvvetinin bir tuzlu su timsahının çene kuvvetinin iki katı yani 35.000 N -57.000 N arasında olduğu düşünülüyor.

Spinosaurus

Spinosaurus, günümüzden 99 ila 93.5 milyon yıl önce, yani Geç Kretase Dönem'in Senomanyan Evresi ila Üst Turonyen Evresi arasında, günümüzün Kuzey Afrikası'nda yaşamış, spinosaurid bir dinozor cinsidir. İlk olarak 1915 yılında Alman paleontolog Ernst Stromer tarafından tarif edilen cins, 1912 yılında Mısır'daki kalıntılar arasında keşfedilmiştir. Bu fosillerin 2. Dünya Savaşı sırasında yok olması Spinosaurus araştırmalarını sekteye uğratmış olsa da, ilerleyen yıllarda yeni fosillerin keşfiyle cins yeniden gündeme gelmiştir.
Cinsin en iyi bilinen türleri Mısır'da keşfedilen Spinosaurus aegyptiacus ve Fas'ta keşfedilen Spinosaurus maroccanus türleridir. O dönem yaşamış bir diğer spinosaurid cinsi olan Sigilmassasaurus da kimi zaman S. aegyptiacus ile aynı türe dahil edilmektedir; ancak bu takson birleşmesi konusunda henüz bir görüş birliği yoktur. Brezilya'daki Alcântara Formasyonu'nda keşfedilen Oxalaia cinsinin de Spinosaurus ile özdeş olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır.

Spinosaurus, vücut uzunluğu bakımından uzunca bir süre "en uzun karasal karnivor" unvanını taşımıştır. Örneğin Spinosaurus ile kıyaslanabilir olan diğer teropodlar arasında Tyrannosaurus, Giganotosaurus ve Carcharodontosaurus bulunmaktadır. Ancak en güncel çalışmalar, cinse bu unvanı kazandıran tahminlerin hatalı olduğunu, S. aegyptiacus türünün daha ziyade 14 metre uzunluğa ve 7.4 ton kütleye eriştiğini göstermektedir.[12]

Spinosaurus'un kafatası, modern bir timsahınkine benzer şekilde uzun, alçak ve dardı ve tırtıksız, düz, konik dişlere sahipti. İlk dijiti irileşmiş olmak üzere üç parmaklı pençelere sahipti; ön ayakları ("kolları") son derece sağlamdı. Ancak Spinosaurus'un en ayırt edici özelliği, kuşkusuz omurların (veya omurganın) uzun çıkıntılar yapmasıyla oluşan nöral dikenlerdi. Bu dikenler, en azından 1,65 metre uzunluğa erişebiliyordu ve muhtemelen onları birbirine bağlayan, yelken benzeri bir deriyle kaplıydı. Ancak bazı yazarlar, dikenlerin deriyle değil, yağla kaplı olduğunu ve dinozorun aslında bir kambura sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Uzun yıllar boyunca non-avian dinozorların sadece karada yaşadığı düşünülüyordu. Burada "non-avian", "kuş olmayan dinozorlar" demektir. Çünkü kuş olan avian dinozorlar içerisinde penguen gibi üyeler günümüzde sucul yaşantıya uyum sağlamıştır.
Tarihsel olarak baktığımızda, bazı sauropodların bataklık ve sucul ortamda yaşadığı öne sürülmüştü; fakat yıllar öncesinde bu fikir yanlışlandı. Yaklaşık birkaç yıldır da Spinosauridae üyelerinin yarı-sucul habitatlarda yaşamış olabileceği öne sürüldü. Fakat bu, gerek anatomik gerekse biyomekanik açıdan ciddi kanıtlar sunulması gereken ve bu kanıtlardan yoksun olan bir argümandı. İşte bir çalışma, söz konusu argüman lehine kesin kanıtlara ulaşmayı başardı

Giganotosaurus

Giganotosaurus, Geç Kretase döneminin erken Senomaniyen çağında (yaklaşık 97-98 milyon yıl önce) Güney Amerika'da yaşamış bir teropod dinozor cinsi.
Bu dinozor cinsinin ortalama uzunluğunun, yaklaşık 13 metre olarak düşünülmektedir. Ağırlığı konusunda ise eksik iskeleti nedeniyle tam bir ortak noktaya varılamamıştır. Kafatası boyutu ve ağırlık arasında kurulan deneysel formüllerle 13 ton kadar geldiği ileri sürülmektedir. Coria ve Salgado ise 6,5 ton gibi bir ağırlık değeri üzerinde durmaktadırlar.
Giganotosaurus'un üst çene kemiği çok uzun ve yüksektir. 1,56 m kafatası uzunluğuyla teropodlar içindeki en büyük kafataslarından birisine sahiptir.[4] Kafatasında belirgin bir burun aşağısı çıkıntısı yer alırken; Allosaurus veya Tyrannosaurus gibi cinslerdekine benzer üst çene kemiği oyukları vardır. Bu canlının boyun yapısı pek ve güçlüdür, zira boynu güçlü bir merkeze (centrum) sahiptir, ayrıca dişsi çıkıntılar barındırır. Göğüs kemeri oransal olarak Tyrannosaurus'unkinden ufaktır. Kalıntılarının eksik olması diğer teropodlarla doğrudan kıyaslanması konusunda sorun yaratsa da uyluk kemiğinin ünlü T-rex fosili Sue'dan 5 cm uzun olduğu bilinmektedir.
Değerleri kesin olarak bilmek olanaksız da olsa Giganotosaurus'un ısırma kuvvetinin Tyrannous Rex kafatasının yarattığı ısırma kuvvetinden düşük olduğu düşünülmektedir. Tyrannosauridlerin çeneleri kemik kırmak ve ezmek için adaptasyonlara sahipken; Giganotosaurus ve akrabalarının çeneleri daha çok eti parçalamak ve avı ısırarak yere devirmek yönünde evrimleşmişlerdir.

Carnotaurus

Carnotaurus cinsi, Teropod alt takımının Abelisauridae ailesindendir. Cinse ait tek tür, Bonaparte'ın keşfettiği tek bir fosilden bildiğimiz Carnotaurus sastrei'dir. Günümüzden yaklaşık 72-69.9 milyon yıl önce, Geç Kretase Dönemi'nde Güney Amerika'da yaşamış olan bu tür; kendine has özellikleriyle tanınır: İsmini aldığı boynuzları (Carnotaurus, 'Etçil Boğa' anlamına gelir.), vücudunun iki yanından uzanan minik kolları, diğer yırtıcı kuzenlerininkinden oldukça farklı yapıdaki kafatası, oldukça yüksek hızlara ulaşmasını sağlayan uzun bacakları ve güçlü kuyruğu.

Carnotaurus sastrei, yaklaşık 9 metre uzunluğuyla (burundan kuyruk ucuna) ve 1.5-2 tonluk kütlesiyle oldukça zarif bir vücuda sahip, orta boy bir yırtıcıydı. Kafatası oldukça kısa ve derindi. Aynı zamanda başının üstünde bulunan on beşer santimetrelik boynuzlara sahipti. Uzun bacakları ve güçlü kuyruğu, Carnotaurus'un en önemli silahı olan hızının kaynağıydı. Fosilleşmiş deri izlerinden bildiğimiz üzere, gövdesinin üst kısmında, boyundan kuyruğa kadar, konik çıkıntılar bulunuyordu.
Carnotaurus'un kafatası yatayda kısa, dikeyde uzun ve karşıdan bakıldığında ise oldukça dar bir yapıdadır. Üzerinde yapılan çalışmalar kafatası yapısının nispeten güçlü (Jura Devri yırtıcılarından olan Allosaurus, daha güçsüz bir çeneye sahipti.) ısırıklardan ziyade hızlı ve seri saldırılar için uygun olduğunu gösteriyor. Aslında kuvvetli bir çene, iyi bir avcı olmanın temel şartı değildir. Carnotaurus avına, muhtemelen, momentum kazanıp dişlerini hızlıca etine geçirerek saldırıyordu. Güçlü ve uzun boynu da bu hipotezi doğrular nitelikte


Allosaurus

Günümüzden 150 milyon yıl önce, Jura döneminin sonunda yaşamış, etçil dinozor türü Allosaurus, dev pençelerini ve güçlü çenelerini avına saldırıp parçalamakta kullanmıştır
Allosaurus, Jura döneminin sonu ile Tebeşir devrinin başında yaşamış dinozor türüdür.

Boyunun 5-11 m, ağırlığının 4 tona yakın olduğu sanılan Allosaurus, iki ayağı üstünde yürür, uzun ve ağır kuyruğundan denge sağlamada yararlanırdı. Kısa ön ayaklarının ucundaki dev pençeleri avlarını kolayca parçalamasını sağlardı; başı geniş, yaklaşık 1 m uzunluğundaydı, güçlü çenesi uzun ve sivri dişlerle donanmıştı. Allosaurus'un döneminin en büyük yırtıcı hayvanı olduğu sanılmaktadır.Kavgaları birbirleriyle zararsız olurdu kükremeleriyle birbirlerini ürkütmeye calışırlardı.

Bölgesindeki en büyük etçil olan Allosaurus'un güçlü çenesi, keskin dişleri ve pençeleri en büyük silahlarıydı. Muhtemelen Stegosaurus benzeri büyük otobur dinozorlar ile beslenirdi. Orta boy sauropodları da öldürebileceği tahmin ediliyor. Allosaurus 'un diş izleri bir Apatosaurus 'un omurgasında bulunmuştur. Leş ile de beslenmesi muhtemeldir. Grup halinde avlandıkları sanılıyor. Bu şekilde büyük sauropodlara karşı da etkili olabilirlerdi.

Megalosaurus

Güney İngiltere'de, Orta Jura döneminde yaşamış dev etçil teropod dinozorların soyu tükenmiş bir cinsidir. İlk bulunan ve betimlenen dinozordur.
Kafası çok büyüktü. Çeneler uzundu ve otuzdan fazla keskin, tırtıklı dişe sahipti. Onlarla birlikte Megalosaurus avının etini yırttı. Bu hayati silahları kaybetmemek için dişlerin kökleri çeneye etkili bir şekilde sıkıştırılmıştır. Bu özellik, bu dinozor için önemlidir, çünkü avlanma yöntemi kurbanlarının boynunu ısırmaktan ibaretti. Allosaurus gibi diğer theropodlar ise avlarına vurmak için çenelerini kullandılar.
Yapısına gelince, yırtıcı kuşlarınkine pek benzemiyordu. Bu nedenle, yeteneğinin hız olmaması muhtemeldir. Ancak araştırmacılar, uzun, kaslı arka ayakları ile Megalosaurus'un saatte 22 milin üzerinde koşabileceğini hesapladılar. Kollara gelince, bunlar oldukça kısaydı ve keskin pençeleri olan toplam üç parmağı vardı.
Megalosaurus'un büyük boyutu, bilim adamlarını onun büyük bir iştahı olan bir etobur olabileceğini düşündürüyor. Avlarının stegosaurları ve Cardiodon ve Bothriospondylus gibi bazı sauropodları içermesi mümkündür. Bu teori, hepsi Jura dönemine denk geldiği için desteklenmektedir. Ancak bazı bilim adamları onun aktif bir avcı olduğu konusunda hemfikir değiller. Megalosaurus'un bir çöpçü olabileceğini gösteren hipotezler var.. Bu nedenle diyetlerinin ölü hayvanlara veya diğer etoburların bitiremediği avlara dayanması mümkündür.

Microraptor

Etobur bir dinozordu. Bir metrenin altındaki boyuyla en küçük dinozorlardan biriydi. Kanat benzeri yapıları sayesinde süzülerek uçabilme kabiliyetine sahip, tüylü bir dromaeosauriddi. Doksanlı yılların başında Liaoning şehrinde bulunmuştur.
Araştırmacılar ayrıca dinozor’un kuyruğunun işlevi hakkında bazı tahminlerde bulundu.Geniş, gözyaşı şeklindeki yüzeyiyle uçmaya yardım ettiği düşünülen Microraptor‘un kuyruk yelpazesinin aslında iki uzun tüy ile birlikte çok daha dar olduğu ortaya çıktı.Araştırmacılar kuyruk tüyünün süslü olduğunu, aerodinamik amaçlar için değil muhtemelen kur yapmak yada diğer sosyal etkileşimler için evrildiğini düşünüyor.



Devamı Part 2'de

Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to erendurden

15 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.