TÜRKİYENİN MÜLTECİ SORUNU

9Eus...YSx1
18 Jan 2024
57

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle çeşitli göçmen akımlarıyla karşı karşıya kalan bir ülkedir. Göçmen problemi, genellikle şu ana başlıklar altında ele alınabilir:

  1. Suriyeli Sığınmacılar: Türkiye, Suriye'deki iç savaş nedeniyle birçok Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Bu durum, özellikle güney sınırlarında bulunan şehirlerde ve kamplarda ciddi bir nüfus artışına yol açmıştır. Suriyeli sığınmacıların entegrasyonu, istihdam sorunları ve sosyal hizmetlere erişim gibi konular Türkiye'nin karşılaştığı zorluklardan bazılarıdır.



Suriyeli sığınmacılar, Türkiye'nin en büyük göçmen nüfusunu oluşturan gruplardan biridir. Bu sığınmacılar, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı nedeniyle ülkelerini terk edip Türkiye'ye sığınmışlardır. İşte Suriyeli sığınmacılarla ilgili bazı önemli noktalar:

  1. Sayılar ve Dağılım: Türkiye, Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yaparken, bu sığınmacıların sayısı zaman içinde önemli ölçüde artmıştır. Suriyeli sığınmacılar genellikle güneydeki şehirlerde, özellikle Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Hatay gibi sınır bölgelerinde ve İstanbul gibi büyük şehirlerde yoğunlaşmıştır.
  2. Kamplar ve Geçici Konaklama Merkezleri: Türkiye, Suriyeli sığınmacıları barındırmak için çeşitli kamplar ve geçici konaklama merkezleri oluşturmuştur. Bu kamplar, sığınmacılara barınma, temel ihtiyaçlar, sağlık hizmetleri ve eğitim imkanları sağlamaktadır.
  3. Entegrasyon ve İstihdam: Suriyeli sığınmacıların Türk toplumuna entegrasyonu önemli bir konudur. Türkiye, Suriyeli sığınmacılara iş imkanları sunma çabalarında bulunmuştur. Ancak, dil bariyeri, meslek becerileri ve iş pazarındaki rekabet gibi faktörler entegrasyon sürecini etkileyebilir.
  4. Eğitim: Türkiye, Suriyeli sığınmacı çocuklar için eğitim imkanları sunmaya çalışmaktadır. Kamplardaki okullar ve Türkiye genelindeki eğitim kurumları, Suriyeli çocuklara eğitim fırsatları sağlamaktadır.
  5. Uluslararası Yardım ve İş Birliği: Türkiye, Suriyeli sığınmacılara yardım sağlamak için uluslararası kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve diğer ülkelerle iş birliği yapmaktadır. Ancak, bu yardımların yeterli olup olmadığı konusu zaman zaman tartışma konusu olmuştur.



Suriyeli sığınmacılarla ilgili bu sorunlar, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu karmaşık bir insani krizi yansıtmaktadır. Uzun vadeli çözümler için uluslararası iş birliği ve dayanışma önemlidir.

Diğer Mülteci Grupları: Türkiye, Afganistan, Irak, İran ve diğer ülkelerden gelen mültecileri de barındırmaktadır. Bu mülteciler, farklı etnik gruplardan gelmektedir ve genellikle ekonomik nedenlerle ya da çatışma bölgelerinden kaçarak Türkiye'ye sığınmaktadır.

Türkiye, Suriyeli sığınmacıların yanı sıra çeşitli diğer mülteci gruplarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bu gruplar, çeşitli coğrafi bölgelerden gelmekte ve farklı nedenlerle Türkiye'ye sığınmaktadırlar. İşte Türkiye'deki diğer önemli mülteci grupları:

  1. Afgan Mülteciler: Afganistan'daki çatışma ve istikrarsızlık nedeniyle Türkiye'ye sığınan Afgan mülteciler, genellikle Batı Asya ve Orta Asya'dan gelmektedir. Türkiye, Afgan mültecilere barınma, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel ihtiyaçları karşılamaya çalışmaktadır.
  2. Iraklı Mülteciler: Irak'taki çeşitli çatışmalar ve istikrarsızlık durumları nedeniyle Türkiye'ye sığınan Iraklı mülteciler bulunmaktadır. Bu grup, genellikle Irak'ın çeşitli bölgelerinden gelmektedir ve Türkiye'de benzer şekillerde entegre olma zorlukları yaşayabilir.
  3. İranlı Mülteciler: İran'dan gelen mülteciler, genellikle siyasi ve dini nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalan kişilerden oluşmaktadır. Türkiye, bu grup için de barınma ve diğer temel ihtiyaçları karşılamaya çalışmaktadır.
  4. Diğer Orta Doğu ve Asya Ülkelerinden Gelen Mülteciler: Türkiye, Orta Doğu ve Asya'dan gelen diğer mülteci gruplarına da ev sahipliği yapmaktadır. Bu gruplar, genellikle çatışma, zulüm veya ekonomik nedenlerle ülkelerini terk eden kişilerden oluşmaktadır.



Türkiye'nin bu çeşitli mülteci gruplarına yönelik yaklaşımı, uluslararası standartlara ve insan hakları prensiplerine uygun bir şekilde olmaya çalışmaktadır. Ancak, bu grupların varlığı, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve altyapı açısından önemli zorluklarla karşılaşmasına neden olabilir. Bu nedenle, uluslararası iş birliği ve destek, Türkiye'nin bu mülteci gruplarına daha etkili yardım sağlamasına yardımcı olabilir.

İnsan Kaçakçılığı ve Göçmen Kaçakçılığı: Türkiye, Avrupa'ya gitmeye çalışan göçmenlerin transit rotası üzerindedir. Bu durum, Türkiye'nin insan kaçakçılığı ve göçmen kaçakçılığıyla mücadele etmesini gerektirir.


İnsan kaçakçılığı ve göçmen kaçakçılığı, insanların yasadışı yollarla sınır geçmeleri veya başka bir ülkeye taşınmaları süreçlerini organize eden faaliyetlerdir. Bu iki kavram genellikle birbirine benzer şekilde kullanılır, ancak bir ayrım bulunmaktadır:

  1. İnsan Kaçakçılığı (Human Trafficking): İnsan kaçakçılığı, genellikle kişilerin zorla çalıştırılması, cinsel sömürü, organ ticareti veya benzeri amaçlarla taşındığı bir suçtur. Bu, kişilerin istismara uğramasına yol açan bir suç türüdür. İnsan kaçakçılığı, kişilerin iradesi dışında ve genellikle tehdit, baskı veya aldatma yoluyla hareket ettirildiği bir suçtur.
  2. Göçmen Kaçakçılığı (Human Smuggling): Göçmen kaçakçılığı, genellikle kişilerin kendi rızasıyla bir ülkeden diğerine taşındığı, ancak bu taşımanın yasadışı bir şekilde ve genellikle belirli bir ücret karşılığında yapıldığı bir süreçtir. Göçmen kaçakçılığı, sığınmacıların veya göçmenlerin yasal olmayan yollarla sınır geçmelerine yardımcı olan bir suçtur.

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle hem insan kaçakçılığı hem de göçmen kaçakçılığı sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Özellikle Orta Doğu'dan ve Asya'dan gelen göçmenlerin, Türkiye'yi transit bir geçiş noktası olarak kullanmaları nedeniyle bu sorunlar daha belirgin hale gelmektedir.
Türkiye, bu sorunlarla mücadele etmek için uluslararası iş birliği yapmaktadır. Türk yetkililer, sınır güvenliğini artırmak, kaçakçıları ve insan kaçakçılarını takip etmek ve yasadışı göçle mücadele etmek amacıyla çeşitli önlemler almaktadır. Bu kapsamda, Türkiye'nin sığınmacı ve göçmen sorunlarıyla başa çıkabilmesi için uluslararası dayanışma ve koordinasyon önemlidir.

İç Göç: Türkiye içindeki ekonomik nedenlerle gerçekleşen göçler de bir sorun teşkil edebilir. Özellikle kırsal alanlardan büyük şehirlere yapılan göçler, altyapı sorunlarına ve istihdam zorluklarına neden olabilir.
Türkiye, göçmen sorunlarıyla başa çıkmak için uluslararası iş birliği yapmaya çalışmaktadır. Ancak, bu konudaki çözümler karmaşık ve çok yönlüdür. Sığınmacıların entegrasyonu, istihdam, eğitim ve sosyal hizmetlere erişim gibi konuların ele alınması, sürdürülebilir çözümler için önemlidir.


İç göç, bir ülke içindeki nüfusun belirli bir bölgeden diğerine taşınması anlamına gelir. Türkiye'de iç göç, genellikle ekonomik, sosyal, politik veya çevresel nedenlerle gerçekleşir. İşte Türkiye'deki iç göçle ilgili bazı önemli noktalar:

  1. Kırsal Alanlardan Şehirlere Göç: Türkiye'de tarih boyunca kırsal bölgelerden şehirlere doğru bir göç eğilimi gözlemlenmiştir. İnsanlar, genellikle şehirlerde daha iyi iş fırsatları, eğitim imkanları ve yaşam standartları arayarak kırsal bölgelerden ayrılmışlardır.
  2. Büyük Şehirlerde Yoğunlaşma: İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirler, ekonomik fırsatlar ve çeşitli sosyal imkanlar nedeniyle iç göç alan önemli bölgelerdir. Ancak, bu durum büyük şehirlerde nüfus yoğunluğuna ve altyapı sorunlarına neden olabilir.
  3. Bölgesel Farklılıklar: Türkiye'nin farklı bölgeleri arasında ekonomik ve kalkınma düzeyindeki farklılıklar, iç göçü etkileyen önemli bir faktördür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, sınırlı ekonomik fırsatlar ve diğer zorluklar nedeniyle göç veren bölgeler arasında yer almaktadır.
  4. Sosyal ve Ekonomik Etkiler: İç göç, gittikleri bölgelerdeki toplulukları, iş pazarlarını ve sosyal hizmetleri etkiler. Göç edenlerin yeni yerleştikleri bölgelerde entegrasyonu, istihdam olanakları ve altyapı hizmetleri gibi konular önemli bir rol oynar.
  5. Kentsel Dönüşüm ve Planlama: Türkiye'de kentleşme süreci, kentsel dönüşüm projeleri ve planlama faaliyetleri iç göçü şekillendiren faktörlerden biridir. Şehirlerin sürdürülebilir büyümesini ve göçle gelen nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için planlama önemlidir.


Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 22 bin 805 kişi azalarak toplam 3 milyon 214 bin 780 kişi oldu. Kayıtlı Suriyeli sayısı 1 Ocak 2023’ten bu yana toplamda 321 bin 118 kişi azalarak son 7 yılın en düşük seviyesine geriledi.

Suriyelilerin Türk Nüfusa Oranı
Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde %3,63. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 85 milyon 279 bin 553 olarak açıklandı. (31 Aralık 2022 tarihine göre)
*Aşağıdaki bilgiler resmi kurumlar tarafından düzensiz olarak açıklanan verilerden oluşmaktadır.
Türk Vatandaşlığı Verilen Suriyeli Sayısı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından 9 Kasım 2023 tarihinde yapılan açıklamada 237 bin 995 Suriyeliye Türk Vatandaşlığı verildiği belirtilmiştir. Bu kişilerin 156 bin 987’si reşit, 81 bin 8’i ise çocuktur. Türk Vatandaşlığına geçen Suriyeli sayısı en son 15 Nisan 2023 tarihinde 230 bin 998, 2 Aralık 2022 tarihinde 221 bin 671, 19 Ağustos 2022 tarihinde 211 bin 908, 31 Mart 2022 tarihinde 200 bin 950, 31 Aralık 2021 tarihinde 193 bin 293, 30 Aralık 2019 tarihinde ise 110 bin olarak açıklanmıştı.
Uluslararası Koruma Statüsündeki Göçmen Sayısı
İçişleri Bakanı tarafından 9 Kasım 2023 tarihinde yapılan açıklamada Uluslararası Koruma statüsündekilerin sayısının 259 bin 468 olduğu belirtilmiştir.
Türkiye’deki Toplam Göçmen Sayısı
9 Kasım 2023 tarihinde İçişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamada düzenli göçmen sayısının 4 milyon 643 bin 986 olduğu açıklanmıştır.
Türkiye’de Kayıtlı Yabancı Uyruklu Kişi Sayısı
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre Türkiye’de ikamet eden yabancı nüfus 1 milyon 129 bin 614 kişi olarak açıklandı. Bu sayıya kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize almış yabancılar ile geçici koruma statüsündeki Suriyeliler dahil değil.
Ülkesine Dönen Suriyeli Sayısı
26 Temmuz 2023 tarihinde İçişleri Bakanı tarafından bir televizyon programında yapılan açıklamada gönüllü geri dönüş sayısının 562 bin olduğu açıklandı. Ülkesine dönen Suriyeli sayısı 4 Eylül 2022 tarihinde 521 bin 39, 3 Haziran 2022 tarihinde 505 bin 190, 4 Nisan 2022 tarihinde 492 bin 983, 4 Şubat 2022 tarihinde 484 bin 400, 3 Kasım 2021 tarihinde 469 bin 170, 15 Eylül 2021 tarihinde 462 bin 26 ve 6 Aralık 2020 tarihinde 419 bin 40 olarak açıklanmıştı.
Çalışma İzni Verilen Suriyeli Sayısı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2021 yılında yayınlanan bir rapora göre Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyeli sayısı 91 bin 500 olarak açıklandı. Bu kişilerin 5 bin 335’i kadın. Çalışma izni verilen yabancıların sayısı ise Suriyelilerle birlikte 168 bin 103.
Üniversitede Okuyan Suriyeli Öğrencisi Sayısı
2022-2023 eğitim yılı Yükseköğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre Türkiye’de 301 bin 694 yabancı uyruklu üniversite öğrencisi var. Bunun 58 bin 213’ü Suriye, 34 bin 278’i Azerbaycan, 22 bin 641 İran, 16 bin 177’si Irak ve 9 bin 598 Mısır uyruklu öğrencilerden oluşuyor.
İlköğretimde Okuyan Suriyeli Öğrencisi Sayısı
2022-2023 eğitim yılı Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre ilköğretimde okuyan 730 bin 806 Suriyeli öğrenci bulunuyor.

Türk siyasetinde yeni bir hayalet dolaşıyor; popülizmin hayaleti. İngiliz Kültür Çalışmalarının önemli ismi Raymond Wiliams’ın dediği gibi, siyaset daima mekânlara ve topluluklara has yaşam biçimleri ve duygu yapıları içine gömülüdür. Siyasette kendine yer açmakta zorlanan küçük partiler ırkçı tınılarla dolu söylemleriyle Türkiye’de düzensiz göçmen ve sığınmacıların Türk vatandaşları arasında yarattığı memnuniyetsizliği araçsallaştırarak kamuoyunda gündem oluşturabiliyor. Göçmen ve sığınmacılara yönelik olumsuz tutumlar katlanarak artıyor.
 
Yapılan araştırmaların hemen hepsinde Türk vatandaşlarının mülteci ve sığınmacılardan duydukları rahatsızlığın boyutları görülebiliyor. Dolayısıyla yakın zamana kadar ‘ensar’ benzetmesiyle sığınmacılara kucaklarını açanlar bile artık mültecileri ‘geri göndereceğiz’ demeye başladı. Fakat tartışmalarda meselenin ulusal ve uluslararası boyutları, yerel dinamikleri pek gündeme gelmiyor. Göçün ve mülteci akınlarının yarattığı sorunları mekân üzerinden okumak, uygulamalara eleştirel bir bakışı mümkün kıldığı gibi, sorunu anlamamızı da kolaylaştırıyor. Bu yazıda mekân kavramını merkeze alarak Türkiye’deki düzensiz göç ve sığınmacı sorununun popüler tartışmalarda gölgede kalmış alanlarına ışık tutmayı deneyeceğim.

 

Küreselleşme, Hareketlilik ve Mekân
 
Her şeyden önce insan hareketliliği ve bunun yarattığı mekânsal değişimler küresel kapitalist sistemden ve uluslararası hukuki düzenlemelerden bağımsız düşünülemez. Zira insan hareketliliğinde ve mekânsal değişmelerde bunların büyük etkisi var. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2022 tarihli raporuna göre doğdukları ülkenin dışında yaşayanların sayısı 1990’da 128 milyonken bu sayı 2020’de 221 milyona çıkmış durumda. Buna göçmenler ve mülteciler dahil değil. Onların sayısı da 80 milyonun üzerinde. Her gün 44 bin kişi evini ve ülkesini savaşlar, otoriter rejimler, iklim değişiklikleri, ekonomik krizler gibi sebeplerle terk etmek zorunda kalıyor.
 
Düzensiz göçler ve mülteci akınları toplumsal istikrarı tehdit ettiğinden, göçün hedefi olan devletler düzensiz göçleri önlemenin ve sınırları dışına itmenin yollarını arıyor. Bu ise insan kaçakçılığının yoğunlaşmasına, göçmenlerin ve mültecilerin göç yollarında hayati risklerinin artmasına, gelişmiş ülkelerin çeperlerinde düzensiz göçmenler ve mültecilerle dolu tampon bölgelerin oluşmasına yol açıyor. Bu süreçler, İtalyan filozof Agamben’in dediği gibi mültecileri ve düzensiz göçmenleri gayri insanileştirerek, biyopolitikanın nesneleri haline getiriyor. Gelişmiş ülkeler böylelikle, insanın yaşamını, onurunu, güvenlik ve sığınma hakkını garanti altına alan 1948 İnsan Hakları Beyannamesi ile 1967 tarihli mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi’ni fiilen yürürlükten kaldırıyor.
 
Göç Rejimleri
 
Bu büyük insan hareketlilikleri göç alan ülkeleri istikrarsızlık yarattığı gerekçesiyle ulusal ve uluslararası düzeyde göç rejimleri kurmaya iterek, insanların hareketliliğini ve mekânsal tecrübelerini belirliyor. İnsan hareketliliğinin sınırlanması, çeşitli uluslararası ve ulusal düzenlemelerin, insan etkileşimlerinin etkisi ünlü Fransız sosyolog Lefebvre’i doğrulayarak mekânın büyük oranda doğal değil, toplumsal inşa olduğunu gösteriyor.
 
Günümüzde giderek bir insani krize dönüşen düzensiz göç, büyük oranda küresel kapitalist sistemdeki eşitsizliklerden kaynaklanıyor. Zira dünyadaki küresel eşitsizlik son iki yüzyıldaki gelişmeler sonucunda daha da arttı. 1820 yılında Batı Avrupa’nın kişi başına düşen milli geliri Afrika’nın üç katıyken, 2000 yılında 13 katına çıkmıştı.[1] Az gelişmiş bölgelerde hızla artan nüfus, ekonomik krizler, siyasal istikrarsızlıklar, otoriter yönetimler, kolaylaşan ulaşım insan hareketliliğini daha da artırdı. Küresel ekonomik rekabetin teknolojiye kaymış olması, göç alan ülkelerin göçmenleri niteliklerine göre seçmesinin yolunu açtı. Nitelikli göçmenlerin gelişi teşvik edilirken, niteliksiz göçmenler engellenmeye çalışıldı. Oysa küresel eşitsizliğin tetiklediği esas göç niteliksiz işgücünün göçüydü. 1990 yılında imzalanan Dublin Sözleşmesi de mülteci hareketlerini bastırmayı hedeflemişti. Artık mülteciler sınırlarına girdikleri ilk ülkede ancak iltica başvurusu yapabileceklerdi. Böylelikle Batı Avrupa ülkeleri öncelikle mültecileri sınırdaki Avrupa ülkelerine itmeyi denediler. 2004 yılında kurulan Frontex ise AB’ye yönelik düzensiz göçü ve mülteci akınlarını, deniz, kara ve havada engellemeyi amaçlayan, askeri ve güvenlik boyutu önde olan bir kurum olarak karşımıza çıktı. Bu çerçeve AB sınırları insan dramlarının yaşandığı mekânlar haline geldi.
 
Geri Kabul Anlaşmaları
 
AB ile üçüncü ülkeler arasındaki göç sorunlarına, özellikle yasa dışı göç ve sığınmacı olgularına AB’nin geliştirdiği politikalardan en önemlisi geri kabul anlaşmalarıdır. Her şeyden önce geri kabul anlaşmaları genellikle mülteciler üzerine ayrı bir bölüm barındırmadığından, esas risk sığınmacıları “onaylanmamış göçmenler” kategorisine sokarak, onları “güvenli üçüncü bir ülkeye” toplu olarak sıkıştırmak ya da göndermek olarak karşımıza çıkar.
 
AB Türkiye’ye geri kabul anlaşmasını 4 Mart 2003 tarihinde önermiş, yıllarca müzakere edildikten sonra 2012 yılında Anlaşma paraflanmış, 2013 yılında imzalanmış ve 2014 yılında yürürlüğe girmiştir. Anlaşma’ya göre düzensiz bir göçmen Türkiye topraklarında kaldıktan veya transit geçiş yaptıktan sonra AB ülkesine yasadışı ve doğrudan giriş yapmış ise Türkiye tarafından geri kabul edilecektir. Bu durum özellikle 2015 yılından itibaren hem Suriye’deki krizin yoğunlaşması hem de düzensiz göçün artması sonucunda yoğun bir şekilde yaşanmış, 800 bin kişiden fazla sığınmacı ve göçmen Ege Deniz yolunu kullanarak, Türkiye’den Yunanistan’a geçmiştir. Bununla birlikte Anlaşma hükümlerince AB, Suriyelilerin Türkiye’deki yeniden yerleşimleri ve bir kısım masrafları için 18 Mart 2016 tarihinde yapılan Türkiye-AB Zirvesi’nde Türkiye’ye 3 milyar avroluk bir yardım taahhüt etmiştir. Fakat 2017 sonu itibarıyla bu paranın yalnızca 750 milyon avroluk kısmı ödenmişti.[2] Bu anlaşmalar ile AB hukukun üstünlüğü, insan hakları ve sığınmacıları koruma gibi ilkeleri göz ardı ederken, Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçmenlerin Türkiye’de yoğunlaşmalarına katkı vermiştir.
 
Mekânsal Sıkışmanın Toplumsal Gerginliğe Etkisi
 
2020 yılında İstanbul’daki Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçmenlerle ilgili yapılan araştırmamızın sonuçlarına göre, Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki mekânsal hareketliliğini belirleyen unsurların başında iş fırsatları gelmektedir. Bunu Suriye’ye yakınlık, akraba ilişkileri vs. takip etmektedir[3]. Bu sebeple Suriyeli sığınmacıların belirli bölgelere yoğunlaştıkları görülmektedir. İstanbul 500 bin ile en çok Suriyeli barındıran şehirken, Kilis gibi sınıra yakın bölgelerde Suriyeli mülteci sayısı yerli nüfusun sayısını aşmıştır.
 
Göçmenler ve sığınmacıların çoğunluğu sosyoekonomik düzeyi düşük olan Türk vatandaşlarının bulunduğu bölgelerde yaşamaktadır. İstanbul’da Esenyurt, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli, Fatih, Sultangazi, Bağcılar gibi ilçelerde yoğunlaşan Suriyelilerin oranı, Kilis gibi illerde kent nüfusunun yarısına yaklaşmaktadır. Bu durum toplu taşıma, parklar, hastaneler gibi mekânlarda karşılaşmaları sıklaştırırken, iş alanlarında yerli nüfus ile rekabeti artırmakta, ücretleri baskılamakta ve ev kiralarının yükselmesine sebep olmaktadır. Sığınmacıların yoğun olduğu bazı bölgelerden yerli nüfusun çeşitli sebeplerle ayrılması, bu bölgelerin gettolara dönüşmesine yol açmaktadır. Sığınmacılar yoğun yerleştikleri bölgeleri de mekânsal olarak değiştirmekte, dönüştürmektedir. Bu, göçmenlerin yoğunlaştığı dünyanın birçok şehrinde görülen bir olgu olmakla beraber, Türkiye’nin bu sayıda göçmen ve sığınmacı için hem ekonomik hem kültürel anlamdaki hazırlıksızlığı, böylesi mekânsal dönüşümlerin bir işgal olarak algılanmasına da katkı sunmaktadır. Yerli nüfusun mültecilere yönelik tepkileri, mültecileri içe dönük mekânlar oluşturmaya ve toplumsal olarak kapanmaya itmektedir. Bu da iki topluluk arasındaki mesafenin ve gerginliğin büyümesi demektir. 2020 yılında yaptığımız İstanbul Göç Araştırması da, göçmen ve mültecilerden en çok şikâyet edenlerin başında, göçmenler ve mültecilerle aynı mekânları paylaşan, iş ve ücret rekabetine giren kesimlerin geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla Ankara’nın Altındağ ilçesinde meydana gelen mültecilere yönelik tepkilerde bu mekânsal sıkışmanın, iş ve aş rekabetinin etkisi göz ardı edilmemelidir.
 
Bu sorunları çözmek kısa vadede mümkün olmadığından ilk akla gelen “Suriyelileri geri göndereceğiz” söylemidir. Fakat İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre halihazırda yaklaşık 200 bin Suriyeli Türk vatandaşlığı almıştır. Bunların aileleri de hesap edildiğinde Türkiye’de kalanların sayısı çok daha fazla olacaktır. Ayrıca birçok Suriyeli iş kurmuş, evlenmiş, Türkiye’de yerleşik hale gelmiştir. Üstelik Suriye’de iç savaş sonlansa bile Suriyeli nüfusun önemli bir bölümü için güvenlik riski tam olarak ortadan kalkmayacaktır. Öte yandan Afrika ülkelerinden, Pakistan ve Afganistan’dan ve çeşitli Orta Asya ülkelerinden Türkiye’ye yönelik doğrudan veya transit göç de küresel eşitsizlik devam ettikçe durmayacaktır. Küresel eşitsizlikleri gidermek için kimse çok fazla uğraşmayacaktır. Dolayısıyla insan hareketliliğini önlemeye yönelik güvenlik önlemlerinin daha da artması kaçınılmaz olacaktır. Bu ise insan kaçakçılığını artıracaktır. Türkiye de bu baskıyla göç yollarına duvar örmeye başlamıştır. Sınırların daha fazla güvenlikleştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. AB ile yapılan geri kabul anlaşmaları da Türkiye’yi bir tampon bölge haline getirdiğinden, sorgulanmalıdır. Fakat ekonomik ve siyasi maliyetler göz önüne alınarak anlaşmalar iptal edilse dahi giderek yerleşik hale gelen sığınmacıların Avrupa’ya yönelmeleri ihtimali de azalmıştır. Tüm bu sebepler ‘geri göndereceğiz’ seçeneğini de zorlaştırmaktadır. Fakat çözümsüzlük de sorunları derinleştirecektir. Bu yüzden sorunun çözümü için hem uluslararası düzeyde hem de ulusal ölçekte ayrıntılı planların yapılması elzemdir. Aksi takdirde sadece popülizm değil, istikrarsızlık ve huzursuzluk yaratacak toplumsal gerginlikler, göçmen ve sığınmacı karşıtı tutum ve tavırlar da artacaktır.
_
[1] https://www.rgs.org/CMSPages/GetFile.aspx?nodeguid=9c1ce781-9117-4741-af0a-a6a8b75f32b4&lang=en-GB
[2] Batır Kerem (2017). Avrupa Birliği’nin Geri Kabul Anlaşmaları: Türkiye ile AB Arasında İmzalanan Geri Kabul Anlaşması Çerçevesinde Hukuki Bir Değerlendirme, Yönetim Bilimleri Dergisi/Journal of Administrative Sciences Cilt / Volume: 15, Sayı / N: 30, ss. 585-604.
[3] Doğan, N, Süleymanoğlu-Kürüm, R, Bekaroğlu, E, Cin, M. İstanbul Göç Araştırması 2020, https://www.ibb.istanbul/Uploads/2021/3/goc-arastirmalari-24.03.2021.pdf

https://www.hayatadestek.org/?gad_source=1&gclid=EAIaIQobChMI-Pz5ucPmgwMVFoRoCR0vhA3CEAAYASAAEgIWOPD_BwE

https://multeciler.org.tr/?gad_source=1&gclid=EAIaIQobChMI-Pz5ucPmgwMVFoRoCR0vhA3CEAAYAiAAEgJ80PD_BwE

https://dergipark.org.tr/tr/pub/yyusbed/issue/43786/537730
 

Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to Barış12

3 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.