TİTANİC TARİHİ

EfYA...bmjA
17 Mar 2024
24


RMS Titanic, 15 Nisan 1912 tarihinde Southampton'dan New York'a yaptığı ilk seferinde bir buzdağına çarptıktan sonra sulara gömülen White Star Line şirketine ait bir transatlantik yolcu gemisidir. 1,500'ü aşkın erkek, kadın ve çocuk hayatını kaybetmiştir. 705 kişi hayatta kalmıştır. 1985 yılında Titanik'in enkazı Robert D. Ballard tarafından Atlantik deniz dibinin birkaç kilometre derinliğinde tespit edilmiştir.


O dönemde inşa edilen en büyük gemi olan Titanik'in muazzam büyüklükte ve o kadar iyi inşa edildiğine inanılıyordu ki geminin 'batmaz' olduğu düşünülüyordu. Bununla birlikte, gemi Atlantik'in ortasında bir buzdağına çarparak geminin gövdesinde su seviyesinin altında bir yarık açmış ve tonlarca deniz suyun birkaç saat içinde batmasına neden olmuştur. Her ne kadar mevzuatın belirttiğinden daha fazla cankurtaran filikası taşıyor olsa da, bunlar tüm yolcuları ve mürettebatı sulara gömülen gemiden çıkarmaya yetmemiştir. Hala en vahim barış döneminde batan gemi olan Titanik faciası dünyayı şoke etmiş ve gemi yapım mevzuatının büyük ölçüde gözden geçirilmesine ve deniz güvenliğine yönelik yeniliklerin geliştirilmesine öncülük etmiştir.

Geminin Tasarımı


Kraliyet Posta Gemisi Titanik, kardeş gemileri RMS Olympic ve RMS Britannic olan Olympic Sınıfı bir yolcu gemisiydi. Titanik 31 Mayıs 1911 tarihinde Kuzey İrlanda'nın Belfast kentindeki Harland ve Wolff tersanelerinden denize indirilmişti. Gemi, 3 milyon perçin kullanılarak sabitlenmiş 2.000 adet çelik levha ile kaplanmış 300 karkas (iskelet) kullanılarak inşa edilmişti. Gövdenin her türlü bölümünün hasar görmesi durumunda neredeyse batmaz hale gelmesi için geminin iç bölümü elektrikli kapılarla kapatılabilecek 16 su geçirmez kompartmana ayrılmıştı. Bu kapılar birbirlerinden tamamen bağımsız olarak kapatılabiliyor ve köprü üstünden ya da elle kumanda edilebiliyordu. İki kompartıman darbe alıp sular altında kalsa bile gemi su üstünde kalabiliyordu. Titanik'in yolcularını denizde tehlikeye sokacak olağanüstü bir olay yaşanması durumunda gerçekleşecek gibi görünüyordu. En kötü durumun gerçekleşmesi halinde, gemiye cankurtaran filikaları tahsis edilmişti. 20 filika (1.178 kişi kapasiteli) ile bunlar mevzuatın belirttiğinden (en az 16) sayıca daha fazlaydı. Her ne kadar tam bir yolcu ve mürettebat kapasitesi yeterli olmasa da, o dönemde ihtiyaç duyulması durumunda yalnızca insanları gemiden yakınlardaki bir kurtarma gemisine taşımak amacıyla kullanılabilecekleri düşünülmüştü.


Titanik 269,1 metre (882 ft 9 inç) uzunluğunda ve 66.000 tonluk deplasmanıyla isminin hakkını veriyordu. Geminin ana çapası tek başına 15,5 ton ağırlığındaydı. 11 katlı bir binaya tekabül eden gemi, o zamana kadar tarihte yapılmış en büyük hareketli nesneydi ve o kadar büyüktü ki bulunduğu yer olan Southampton'da yeni bir rıhtım inşa edilmesi gerekiyordu. Böyle bir devasa gemiyi hareket ettirmek için gereken muazzam güç, iki adet pistonlu buhar makinesi ve bir adet düşük basınçlı türbinden geliyordu. Bunlar bir araya geldiğinde üç adet vidalı pervaneye 55.000 beygir gücünde muazzam bir güç ve 24-5 knot hız sağlıyordu.


Geminin İç Tasarımı


Titanik'in boyutu, geminin tasarımcılarına gemiyi lüks bir biçimde tasarlarken üzerinde çalışabilecekleri geniş bir alan sağlamıştır. Geminin yolculara sunduğu olanaklar, bugüne kadar görülmemiş, kapsamı ve işçiliğiyle göz kamaştırıcı nitelikteydi. Titanik'te Türk hamamı, jimnastik salonu, tenis kortları, iki kapalı gezinti güvertesi ve hatta bir yüzme havuzu bulunuyordu. Birinci sınıf yemek odalarının, salonların ve kitap okuma odasının ihtişamı karadaki en görkemli otelleri bile gölgede bırakıyordu. Klasik bir birinci sınıf menüsünde istiridye, bonfile, sığır filetosu bifteği, kaz ciğeri ezmesi ve taze hazırlanmış kremalı pastalar yer alıyordu. Ana yemek salonunun çift yönlü merdiveni ve cam kubbesi yolculara bir saraya giriyormuş izlenimi veriyordu. Bu merdiven başlı başına bir mühendislik harikası olup geminin iç bölümlerine doğru yedi kat boyunca inmekteydi.


Birinci ve ikinci sınıf yolcular için yapılan kamaralar, tasarım ve dekorasyon bakımından eşi benzeri görülmemiştir. Daha iyi kamaralarda elektrikli ısıtıcılar, fazladan geniş yataklar, mermer lavabolar ve hizmetliler için birbirine bitişik odalar gibi güzellikler mevcuttu. Üçüncü sınıf yolcular bu olanakların hiçbirini ara güverte bölümünde hiç görmediler, ancak en azından kamaralardan ve yatakhanelerle idare etmek zorunda kalan diğer gemilerdeki benzerlerine nazaran daha fazla konfor imkanına sahiptiler.


Gemi Yolcuları ve Mürettebat


Titanik'in kaptanı, Edward J. Smith, White Star Line şirketinin en kıdemli kaptanı ve onun gemilerindeki herkesin çok sevdiği bir isimdi. Şirketin ilk seferler konusundaki bir numaralı tercihi olan Smith, bu yolculuktan sonra emekliye ayrılacaktı. White Star Line şirketinin başkanı J. Bruce Ismay ve Harland & Wolff şirketinin genel müdürü Thomas Andrews da gemilerini yakından kontrol ediyordu. Her üçü de yaşanacak felakete tamamen hazır değillerdi, ki Smith'in bir keresinde belirttiği gibi: "Bir geminin batmasına mahal verecek türde bir durum düşünemiyorum... Modern gemi inşaatı bunun ötesine geçmiştir" (Lord, 55).


Ünlü yolcular arasında dünyanın en zengin adamlarından biri olan milyarder iş adamı John Jacob Astor, madencilik devi Benjamin Guggenheim ve dünyanın en büyük mağazası olan New York'taki Macy's'in sahibi Kongre Üyesi Isidor Straus da yer alıyordu. Yayımcı Henry Sleeper Harper, sinema yıldızı Dorthy Gibson, tenis oyuncusu Karl H. Behr ve faciadan sonra 'Batmaz Molly Brown' lakabıyla tanınan zengin hayırsever Margaret Brown da aralarında bulunuyordu. Faciadan ramak kala kurtulanlar da vardı. Mali işlerden sorumlu J.P. Morgan hastalığı nedeniyle biletini iptal etmiş, son derece zengin olan Vanderbilt ailesinin iki mensubu da gemiden bavullarını ve bir hizmetçiyi geri almak üzere çok geç kalmıştı. Gemideki sıradan insanlar arasındaki 13 balayı çiftinin yanı sıra, yeni bir başlangıç ve Amerika'da daha iyi bir yaşam umuduyla anavatanlarını geride bırakan pek çok kişi de vardı.


Grönland Buzdağı



Titanic 10 Nisan 1912 tarihinde de Southampton'dan yola çıktı ve ayın 11'inde daha fazla yolcu ve son kargo paketlerini almak üzere Fransa'da Cherbourg'a ve ardından İrlanda'da Queenstown'a (şimdiki Cobh) yanaştı. Gemide artık 2.200'den fazla yolcu vardı ve hepsi de Amerika kıtasını görmeye can atıyordu, üstelik pek çoğu hayatlarında ilk seferine çıkıyordu.

Gemide ilk dört gün boyunca her şey gayet yolunda gitmişti. Ardından geminin telsiz operatörleri 14 Nisan'da Atlantik'te buz dağları görüldüğüne dair altı uyarı sinyalinden ilkini aldılar. Diğer gemilerden gelen bu uyarılar üzerine Kaptan Smith Titanik'e rotasını daha güneye doğru kırması talimatını vermişti. Fazladan bir önlem olarak, ufkun ötesini gözlemek amacıyla altı adet gözcü görevlendirildi. En önemlisi de geminin hızının kesilmemiş olmasıydı; ancak bu, gerçek bir buz dağının tespit edilmediği bir yolcu gemisi açısından olağan bir durumdu. Büyük yolcu gemileri yolcularına lüks ve hız vaat ediyordu. Titanik, alışılmadık derecede dingin bir Atlantik'te yaklaşık 22,5 deniz mili hızla seyrediyordu. Denizin bu dinginliği, mehtapsız bir geceyle beraber, gözcülerin buz dağların yerini tespit etmesini oldukça güçleştirmişti.


Ayrıca çok soğuk bir geceydi. Derken, saat 11.40'ta, gözcü Fred Fleet, karga yuvasının tepesinde dururken bir buzdağı gördü. Fleet, köprüye telefon ederek ölümcül mesajını iletti: "Buzdağı tam önümüzde." O sırada İkinci Kaptan William M. Murdoch komutasındaki köprü üstü, makine dairesine geminin motorlarını aksi yöne çevirmesi, rotayı sert bir dönüşle iskeleye kırması ve tüm su geçirmez kapıları kapatmasını bildiren bir sinyal göndererek yanıt verdi. Çarpışmadan önceki son saniyelerde köprüdeki dehşet dolu şaşkınlığı hayal edebilirsiniz. Geminin subayları ve buzdağını gören yolcular, çarpışmadan sonra bile facianın önlendiğine dair umutlarını yitirmemişlerdir. Ne yazık ki durum bundan ibaret değildi. Murdoch motorların tamamen durması yönünde sinyal verdi.


Titanik buzdağına, birçok yolcunun hiç hissetmediği hafif bir darbeyle vurdu. Geriye dönük bakıldığında, geminin rotasını koruyarak buz dağına kafa kafaya çarpması ve gövdenin yalnızca ön kısmının hasar görmesi daha iyi sonuçlar doğurabilirdi. Hal böyle olunca, buz dağı çelik gemiden aşağı doğru hareket ederken su seviyesinin altında 250 fitlik (76 metrelik) bir yarık açmıştı. Geminin altındaki daha kıdemli mürettebattan bazıları bu sarsıntıyı hissetmiş ve bunun bir pervane kanadında meydana gelen bir hasar olabileceğini düşünmüşlerdi. Üst kattaki yemek salonlarında gümüş çatal bıçak takımları sarsıntıdan titrerken, alt kattaki mutfaklarda bir tepsi dolusu ekmek ruloları yerlere savruldu. Yaşanan sorunun boyutlarının bilincine ilk varanlar geminin daha da derinlerinde, altıncı kazan dairesinde çalışanlar olmuştu. Bu bölümde deniz suyu akıntıları hızla kompartımanı sular altında bırakıyordu. Adamlar 5 numaralı kazan dairesinin güvenliği olduğunu düşünerek oraya kaçtılar, ancak orası da sel gibi su almaya başlamıştı.


Geminin yolcuları çoğunlukla yaşanan durumun ciddiyetinden bihaberdi. Hala salonlarda bulunan birkaç birinci sınıf yolcu iskambil oyunlarına kaldıkları yerden devam ediyordu. Sarsıntı ve motorların durmasıyla uyanan diğer yolcular ise, belki de her şeyin yolunda olup olmadığını kamarotlarından teyit ettikten sonra yeniden uykuya dalmışlardı. Bir grup yolcu geminin sancak tarafındaki ara güverteye buzdağından kopmuş buz parçalarını atarak uğraşıyordu. Bunun haricinde, gecenin soğuk havasına göğüs geren yolcular bakımından kayda değer bir şey görülmemişti.




Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to MUHAMMED NECİM

0 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.