LEYLÂ VE MECNÛN HİKÂYESİ - 2

yGRq...EdcL
5 Feb 2024
40


Leylâ her ne kadar inkâr etse de kalbi Kays’a duyduğu aşk ile doludur ve her an onun hayaliyle yaşamaktadır. En zoru da bu aşkını kimseyle paylaşamamasıdır. Ayrılığın acısıyla ıstırap dolu gönlünü, dert ve gamlar içerisindeki halini belki de işitir ümidiyle Kays’a bir gazelle dile getirir. Artık tek ümidi rüzgârın yârinden getireceği bir haberdir.


Kays bütün yaşanılanlardan habersiz her zaman ki gibi sevinçle okula gitmiştir. Okul onun için huri misal Leylâ’ya kavuştuğu bir cennettir. Onun için gün orada doğmakta, mutluluk orada yaşanmaktadır. Ama o gün okula gittiğinde Leylâ’yı göremeyince dedikoduların onları ayırdığını anlar ve üzüntüyle inleyerek felekten şikâyetini dile getirir.


Kays feleğe şikâyetini dile getirdikten sonra Leylâ’ya sitemde bulunur. Kendisine önce muhabbet gösterdiğini, gönlündeki sevda ateşini yaktığını sonra da uzaklaşıp ayrılarak onu ayrılık vadisinde tek başına bıraktığını söyleyerek gözlerinden akan gözyaşının uçsuz bucaksız bir deniz olduğunu ifade eder. Kays artık Leylâ’ya kavuşma arzusuyla aklı başından gitmiştir ve şaşkınlık haliyle durumunu insanlara açmaktan korkmaktadır.


Ayrılık gamının gelip gönlüne oturmasıyla kendi canından geçmiştir. Artık gam onun neşesi, yaşama sevincidir. Başına ne gelirse gelsin sevdiğinden ayrı olmanın hüznünü terk etmek istememektedir. Leylâ’nın güneş gibi yüzü ona açılmadıkça, onun için gün aydınlık değildir, hep karanlıktır. Ama Kays Leylâ’ya olan sevgisinden kaynaklanan bütün bu sıkıntılardan memnundur. Birlikte olduğu günlerin hatırasıyla bir şiir dile getirir:



“Bu gazel Mecnûn dilindendür”

(789-795)


1.         Ey hôş ol günler ki men hem-râz idüm cânân ile

           Ni'met-i vaslın görüp nâzın çekerdüm cân ile

2.         Görmemişdi gülşen-i 'ıyşum hezân-ı tefrika

           Olmamışdı tîre eyyâmum şeb-i hicrân ile

3.         Meh-veşümden dûstlar devrân cüdâ ister meni

           Düşmenümdür hîç bilmen n'itmişem devrân ile

4.         Yitse ger 'âşıklarun eflâke efgânı ne sûd

           Yitmek olmaz mâh-veşler vaslına efgân ile

5.         Yaşurup sahlardum ilden dâg-ı hicrânın eger

           İtmek olsaydı müdârâ dîde-i giryân ile

6.         Zevkden dîbâce baglandı kitâb-ı 'ömrüme

           Koymadı devrân geçe evkâtum ol 'unvân ile

7.         Ey Fuzûlî ahter-i bahtum müsâ'id olmadıu

           Kim olam bir dem mukârin ol meh-i tâbân ile                    (Doğan, 2015: 174)




1     Ne hoş günlerdi ki sevgilimle sırdaştım. Kavuşmanın lütfuyla nazını isteyerek çekerdim.
2     Ömrümün gül bahçesi henüz ayrılık sonbaharı yaşamamıştı, günlerim ayrılık acısıyla daha kararmamıştı.
3     Dostlar! Ona ne yaptığımı hiç bilmediğim felek bana düşman olmuş ve ay yüzlümden beni ayırmak ister.
4     Âşıkların feryatları göklere çıksa da ne fayda. Ay yüzlü güzellere kavuşulmaz feryat ve figanla.
5     Ağlayan gözlerimle anlaşabilmek mümkün olsaydı yabancılardan saklardım ayrılık acısının yarasını.
6     Ömür kitabımın başlangıcına mutluluk yazıldı. Fakat günlerimin o şekilde geçmesine felek müsade etmedi.
7     Ey Fuzulî! Bahtımın yıldızı hiç denk düşmedi ki yüzü ay gibi parlayan sevgilimle bir an beraber olayım.

Leylâ’ya olan aşkının tesiriyle Kays’ın davranışlarında meydana gelen değişiklikten dolayı halkın dilinde ismi artık “Mecnûn” olarak anılır olur. İlkbahar gelmiş, doğa bütün güzelliğiyle arzıendam ediyordu. Bir kaç vefalı arkadaşı Mecnûn’a baharın geldiğini, böyle inleyip perişan olmamasını, doğaya çıkıp gezmesini, belki de ay yüzlü sevgilisiyle karşılaşabileceğini söyleyerek inancını kaybetmemesi yönünde nasihatta bulundular. Mecnûn dolaşmak için kırlara çıktı, ağlaya ağlaya şaşkın bir şekilde dolaştı. Fakat gördüğü her çiçekte, sesini duyduğu her kuşta sevgilisinin güzelliğini hatırlatan emarelere rastlıyor, içindeki hasret ateşi daha da alevleniyordu.


Mecnûn dertlerini çiçeklere anlata anlata gezerken birden yolu Leylâ’nın bir kaç arkadaşıyla çadır kurduğu çimenlik olan bir yere düşer. Sanki o çimenlik bir gökyüzü, Leylâ’da bir aydı; o çimenlik cennet, Leylâ’da o cennette bir huriydi. Dağlardan akıp gelen suların denize kavuştuğu gibi Mecnûn Leylâ’sına kavuşmuştu. Bu kavuşmanın coşkusuyla Mecnûn öyle bir kendinden geçer ki Leylâ’nın yüzüne bile bakamadan bayılıp düşer. O esnada Leylâ’da iradesini kaybederek bayılır. Arkadaşları Leylâ’yı ayıltarak bu hareketlerin ona yakışmadığını, anne ve babasının bu olanlardan haberleri olursa zarar göreceklerini söyleyerek toparlanıp oradan uzaklaşırlar.


Bir müddet sonra kanlı gözyaşlarıyla kendine gelen Mecnûn, Leylâ’yı etrafta göremeyince feryat eder, perişan olur, hali daha bir değişir ve üstünü başını yırtar, gömleğini ayakkabısını atar. Arkadaşlarından özür dileyen Mecnûn, artık kınanacak bir şekilde aşkın ateşine tutulduğunu, Leylâ’ya olan aşkından dolayı iradesinin kontrolünü kaybettiğini, artık evine dönmeyeceğini ailesine bildirmelerini söyler. Hem arkadaşlarının hem de ailesinin kendisini kınamamalarını, babasının artık kendisinden ümidini kesmesini, kendisini mazur görmesini dileyerek elinden bir şey gelmediğini ve uzaklaşmak zorunda olduğunu ifade eden bir mektup ve şiir yazar:



“Bu gazel Mecnûn dilindendür”

(889-896)


1.         Fesâd-ı 'ışkı tâ gördüm salâh-ı 'akldan dûrem
Meni rüsvâ görüp 'ayb itme ey nâsih ki ma'zûrem   
2.         Eger çâk-i girîbân eylesem men' eylemen çün men
Metâ'-ı nengden 'ârî libâs-ı 'ârdan 'ûrem     
3.         Men ü sahrâ-yı vahşet menzil itmen 'âfiyet küncin
Esîr-i dâm-ı zulmet olmazem çün tâlib-i nûrem       
4.         Temerrüd 'akl fermânından itsem dûstlar bi'llâh
Meni re'yümle sanman 'ışk sultânına me'mûrem      
5.         Mene kim ta'ne eyler kim nasîhat ehl-i âlemden
Hôşem kim i'tibâr-ı 'ışk ile her dilde mezkûrem       
6.         Belâ-yı 'ışk u derd-i dûst terkin kılmazem zâhid
Ne müştâk-ı behiştem sen kimi ne tâlib-i hûrem      
7.         Heyâl-i çîn-i zülf ü tâk-ı ebrûsiyle zevküm gör
Sanasen haşmet ile Kisrîyem kadr ile Fagfûrem     
8.         Gerez bir ad imiş 'âlemde men hem eyledüm bir ad
Bi-hamdi'llâh Fuzûlî rind ü rüsvâlıkda meşhûrem                 (Doğan, 2015: 194)


         


1     Aşk fenalığını gördüğümden beri akıl huzurundan uzağım. Ey nasihatçı! Beni rüsva görüp ayıplama çünkü mazurum.

2     Eğer yakamı yırtarsam bana engel olmayın çünkü utanma duygusundan yoksun, ar elbisesinden sıyrılmışım.

3     Issızlık çölünü afiyet köşesinde konaklamaya tercih ettim. Dünyanın karanlık tuzağının esiri olmam çünkü aydınlığa talibim.

4    Dostlar! Aklın buyruğuna kafa tutuyorsam, billahi kendi irademle yapmıyorum; aşk sultanına hizmetkarım.

5    Dünyada kimileri beni ayıplar, kimileri bana nasihat verir. Bense aşkın itibarıyla her dilde anılmaktan memnunum.

6    Ey zahid! Ne aşk belasını ne de dost derdini terk etmem. Senin gibi ne cenneti arzu ediyorum ne de hurilere talibim.

7    Sevgilimin kıvrım kıvrım zülüflerinin ve hilal gibi kaşlarının hayaliyle zevk içinde olduğumu gör. Sanırsın ki; haşmetli bir İran padişahıyım ya da kudretli bir Çin hükümdarı.

8    Bu dünyada maksat nam sahibi olmaksa ben de namımı duyurdum. Ey Fuzulî! Hamd olsun ki rintlik ve rüsvalıkla artık meşhurum.


Devam edecek...



KAYNAKÇA

Doğan, Muhammet Nur (2015). Fuzulî Leylâ ve Mecnûn Metin, Düzyazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar, İstanbul: Yelkenli Yayınevi.


Kubbealtı Lugati, http://lugatim.com/, (Erişim Tarihi: 20.12. 2020)





Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to Blackcap

0 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.