Sumerlilerden Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa Ulaşan Etki ve Din Kitaplarına Giren Konular

3z9j...ENnC
26 Jan 2024
8

Sumerlilerden Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa Ulaşan Etkiler ve Din Kitaplarına Giren Konular


Anahtar Kelimeler: Sumerliler, Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Çiviyazısı, Din Kitapları, Tevrat
Konumuz, en eski yazılı belgelerine sahip olduğumuz Sumer kültürünün, Ortadoğu'da çıkan Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa olan etkisi ve onlardan Tevrat ve Kur'ân'a geçen konulardır. Sumerliler bundan en az 6000 yıl önce Asya'dan göç ederek Güney Irak'a, Dicle ve Fırat nehirleri arasına gelip yerleşmiş ve orada, izleri zamanımıza kadar ulaşan büyük ve köklü bir uygarlık kurmuşlardır.
Bu uygarlığın en önemli buluşu dillerine göre bir yazı icat etmeleridir. Bundan hemen hemen 5000 yıl önce icat edilen bu yazı, evvela anlatılmak istenen nesnenin resmini yapmakla başlamış, yüzyıllar boyu geliştirilerek her istenileni yazacak hale getirilmiştir. Yazıyı oluşturan çizgilerin çiviye benzemesi nedeni ile bugün Giviyazısı olarak adlandırılan bu yazıyı, Sumerliler zamanındaki komşu milletler ve daha sonra gelen Babilliler, Asurlular, Hititler, Hurriler, Urartular alarak kendi dillerini yazmışlar, Ugarit-ve Persler de bundan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır.

Bu yazı tablet adını verdiğimiz yumuşak kil levhalar üzerine yazılmış, güneş ve fırınlarda kurutulmuş olduğundan binlerce yıl toprak altında çürümeden kalabilmişlerdir.
Bu tabletler geçen yüzyılda başlayan kazılarda meydana çıkarılmış, kısa sürede yazıları okunmuş, dilleri çözülmüş ve böylece Sumerlilerle birlikte Ortadoğu milletlerinin tamamıyla unutulmuş 3000 yıllık tarihi gözler önüne serilmiştir.

Sumer belgeleri arasında edebi metinler büyük bir önem taşır. Bunlar Sumerlilerin hayal güçlerini, dünya görüşlerini, sosyal düzenlerini ve dinsel inanışlarını yansıtır. Şiirler, dahiler, ağıtlar, destanlar, efsaneler, atasözleri gibi çeşidi konulan kapsayan bu edebiyatın[1] Ortadoğu milletlerine büyük et- kisi olmuştur. Bu etki özellikle gerek çok tanrılı, gerek tek tanrılı dinlerde görülmektedir.
Sumer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada görülen, hissedilen her nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görüntüsünde, fakat ölümsüz ve insanüstü güçlere sahipti. İnsanlar gibi onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir baş tanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirdi. Yer, gök, su, hava tanrılar' yaratıcı, diğerleri idare edici tanrılardı.
Sumerliler bu tanrılar alemi ile ilgili pek çok hikaye geliştirmişler, şiirler yazmış, ilâhiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunları yazıya geçirerek, zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Sumerlilerin edebiyatları ile birlikte dinleri de daha sonraki milletleri etkisi altına almıştır. Onların kurdukları çok tanrılı din yavaş yavaş tek tanrıya dönüşerek bugünkü dinlerin temelini meydana getirmiştir. Fakat bu arada diğer tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, cinler, şeytanlar halinde varlıklarını korumaktadırlar.
Her üç dinde de ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü, yargılaması, tanrı korkusu, kurbanlar, ilâhiler, dualar ve tütsülerle tanrıyı memnun etmek, iyi ahlaklı, dürüst ve adil olmak, büyüklere ve küçüklere saygı göstermek, sosyal adalet ve temizlik. Temizlik Sumerlilerde çok önemli idi. Tapınağa gidenlerin, dua edenlerin, kurban kestirenlerin vücutça temiz olmaları gerekti. Düşmanların yıktıkları şehirler için onların yazdıkları bir ağıtta:
Artık Karabaşh halk (Sumerliler) tören için yıkanamıyor,
Kirliyi beğenmek onların kaderi oldu,
Görünüşleri değişti denmektedir. Bir de "Yıkanmamış elle yemeğe dokunma" atasözü vardır. Yeni yapılan binalar, içine girilmeden önce dinsel bir temizlikten geçirilirdi.
Kralların nasıl sarayları varsa tanrıların da evleri olmalı idi. Bunun için görkemli tapınaklar, yanlarında basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu tanrı evleri sinagoga, kiliseye ve camilere yerini verdi. Sumer tapınak okulları Müslümanlıkta medreselere dönüştü. Camilerin ve minarelerin üstündeki yarım ay, Sumer ay tanrısının sembolüdür.
Sumer kralları, tanrının yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç Hıristiyanlıkta Papa'ya, Müslümanlıkta Halifeye geçerek devam etmiştir.

Sumer kanunu Hammurabi kanunun temelini oluşturmuş, ondan Musa'nın kanunu ve İslam kanunu etkilenmiştir. Musa'nın kanununda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun karısına ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sumer Kanununda da aynı. Yalnız Sumer Kanunu daha insancıl, göze göz, dişe diş yok cezalarda. Ne yazık ki, Sumer kanunları yazılı olan tabletler çok kırıklı, belki de toprak altından daha çıkarılamayanlar da var. Bu yüzden tam karşılaştırma yapılamıyor. Buna karşın daha sonra Samiler tarafından yapılan kanunların, Sumer kanunlarına dayandığı kuşku götürmez. Buna açık bir örnek olarak, İbrahim Peygamberin karısı ile cariyesi arasındaki olayı gösterebiliriz. Sumer kanununa göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır. Tevrat ve Kur'an'da yazıldığına göre İbrahim Peygamberin kısır olan karısı Sara, cariyesi Hacer'i çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. Cariye çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca oğlu İsmail ile çöle götürülüp kocası tarafindan atıllyor.
Tevrat'a göre büyük erkek çocuğa mirastan özel bir pay verilir, çocuklar isterse babanın sağlığında bu payı alabilirler. Aynı kural Sumer'de de var: Lipit-Iştar 32. (Mebrure Tosun, Kadriye Yalvaç, Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi Saduqa Fermanı (Ankara 1975), s. 69. Hammurabi kanunu mad. 165.

Araplarda zina yapan kadınların taşlanması âdeti Tevrat'ta olmasına karşın (Tesniye 13-23), Kur'an'da böyle bir ceza yoktur. Zina cezası ile ilgili dört âyet bulunuyor. Bunlar:
Süre 4: 15

Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evinizde tutun. İçinizden zina yapan her iki tarafa ceza verin! Eğer tövbe edip uslanırsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin, çünki Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.
Süre 24: 2

Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurun. Müminlerden bir grup da onlara şahit olsun!
3. Zina eden erkek ancak zina eden veya putperest olan kadınla, zina eden kadın da zina eden veya putperest olan erkekle evlenebilir.
Taşlanma cezası Sumerlilerin eski çağlarında varmış, fakat değişik bir nedenden. İ.Ö. 2200'lerde Lagaş Kralı Uruinimgina (Urukagina) tarafından yapılmış sosyal reform metninde, geçmiş zamanlarda olduğu gibi iki koca almaya kalkan kadınlar ve hırsızların, bu fena hareketlerinin yazılı olduğu taşlarla taşlanacakları bildirilmektedir. Daha sonra yazılan kanunlarda bu taşlanma konusu bulunmuyor.


Sumer kanunlarında zina ile ilgili maddeler, kırıklıkları dolayısı ile olsa gerek, yoktur. Buna karşın Hammurabi kanununda bulunuyor. Sumer, Babil, Asur Kanunları, s. 198 Madde 129. Eğer bir adamı n karısı bir başka erkekle yatarken yakalarsa onları bağlayıp suya atacaklar.
Eğer kadının kocası yaşaursa, kral da yaşatacak.
Eğer bir adam, başka bir adamın babasının evinde oturan karısını, zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür olacaktır.
Sumer'de bekâret konusu önemli görünüyor. Sumer kanunları yazılı olan tabletlerin, kırık ve okunamayan yerleri çok. Okunabilen iki madde bunu kanıtlıyor. Bunlardan birinde, bir kölenin zorla bikrini bozan 5 şekel (tahminen 40 gram) gümüş vermek zorunda. Diğerinde, dul olarak evlenen bir kadın, kocasından boşandığında, kız olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor.
Tevrat'ta kural daha katı. Bir kız evlendiğinde bâkire olmadığı kanıtlanır- sa taşla öldürülüyor (bak Tesniye 22: 13-21). Buna karşın, Kur'an'da bekâret konusu yok.
Sumer'de zorla tecavüz de ele alınmış. "Hür bir adamın kızı yolda tecavüze uğrarsa, anne-babası onun yolda olduğunu bilmemişlerse, kız onlara 'tecavüze uğradım' derse, anne, baba onu zorla erkeğe karı olarak verecekler." (The Ancient Near East Supplementary Texts and pictures Relating to old Testament, Editted by James B. Pritchard, Princton 1969, p. 90 madde 7).
Zorla tecavüz, Sumer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, tanrıların başı olduğu halde, evlenmeden önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüştür (S.N. Kramer, The Sumerians, 146-147) .
Aynı olay Tevrat'ta (bak: Tesniye 22: 28-29): "Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa adam genç kadının babasına 50 şekel (şekel Sumerce'den Akadca'ya geçen bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak". Eğer adam nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak öldürülüyor.
Kur'an'da bu konu yok.
Sumer'de sosyal adaleti koruyan tanrıça, senede bir kere insanları iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır. Bu inanış İslâm'a, Şaban ayının on beşinde Berât kandili olarak girmiştir.
Sumer tanrılarının esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. Babilliler bu adlardan 50 tanesini yeni yarattıkları tanrı Marduk'a vererek tek tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı.

İslam dininde Allah'a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.
Sumerlilere göre ölüler, kur adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yer altı dünyasına gidiyorlar. Tevrat'ta bu Şeol, Yunan'da Hades, İncil'de cehennem, İslâm'da ahret olarak devam etmektedir. Sumerlilere göre burada tekrar dirilme yok. Fakat yeraltı dünyası oranın tannları, rahipleri ve ölenlerin gölgeleriyle bir hayli hareketli yer. Buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkarılabiliyorlar. Gilgamiş'in çağrısı üzerine arkadaşı Enkidu'nun gölgesi çı karak iki arkadaş konuşuyorlar. Tevrat Samuel I: 28'de Kral Saul'un isteği üzerine Samuel'in gölgesi yer altından çıkıyor. Tarih Sumer'de Başlar, s. 133-134.

Sumer'de yer altındaki ölülerin ruhları için yiyecek ve kurbanlar sunul- mazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları rahatsız ediyor. İslâmiyet'te de ölüler için yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı olmalı. Bizde de "çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin" sözü vardır.
Yahudilere, Babil tuksaklığından sonra Perslerin etkisi ile, Zerdüşt dininden ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve sırat köprüsü girmiştir: Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, (İstanbul 1966), s. 361.

Tevrat'ta Elohim insanların tanrı gibi hareket ettiklerine kızıp birbirlerini anlamamaları için birçok dil meydana getiriyor. Sumer'de ise bilgelik tanrısı hava tanrısına kızıyor ve insanlar tek dil konuşurken, birbirlerini anlamayacak şekilde birçok diller oluşturuyor.
Sumerliler kendilerinin, tanrılar tarafından seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar, Tevrat'ta Yahve, Kur'an'da Allah İsrail oğullarını üstün bir kavim yapmıştır: Tesniye 14.6, Süre 45: 16; 2: 27).

Sumerliler kadınları bir tarlaya benzetmişler. Aynı deyim hem Tevrat, hem Kur'an'da var. Kur'an'da "kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın." yazılı (Süre 2: 223). Bunu müfessirler çeşitli şekilde tefsir etmişler. Bk. Turan Dursun, Din Bu 3 (İstanbul 1991), s. 27-28.

Sumer'de tanrılar "ol" der ve her şey olur. Kur'an'da aynı deyim "Allah yalnız ol der" şeklinde geçmektedir süre 36: 82.

Sumerliler, dünyadaki bütün olayların gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur'an'da gökteki "levhi mahfuz"da yazılı olduğu söyleniyor (Sure 22:2). Sumerliler insanların kaderinin tuğlada yazılı olduğunu inanırlardı, bizde insanın alnına yazılı, deriz.
Sumerlilerde 7 sayısı çok önemlidir, 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur'an'da da 7 sayısı bol olarak bulunmaktadır. İslâm'a göre cennetin 7 kapısı vardır; Sumer Yeraltı Dünyası'nın da 7 kapısı bulunuyor.

Sumerliler tanrılarını sevindirmek, onlardan bir istekte bulunmak, hastalıklardan kurtulmak için veya yaptıkları adaklara karşılık kurban kestirirlerdi. Bu kurbanlar sakatsız ve hastalıksız olmalı ve kurban sahibi vücutça temizlenmeli idi. Kurbanlar rahipler tarafından özel dualarla kesilirdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organları tanrıya takdim edilir, gerisi etrafta olanlara dağıtılırdı. İslâmlıkta da kurbanlar aynı koşullarda kesiliyor. Yalnız hocanın kesmesi zorunlu değil. Kurbanın sağ kalçası ile iç organları tanrı yerine kurban sahibine bırakılır, gerisi dağıtılır.
Sumer'de Erhanedan devrinde Ur kral mezarlarına göre, kral ve kraliçeler askerleri ve etrafındakilerle birlikte gömülürdü. Fakat metinlerde her türlü kurban yazılmasına karşı insan kurbanı yoktur. Buna mukabil İsrail'de, Yunan'da insan kurbanı yapılmış. Araplarda da olduğunu, hatta Muhammed'in büyük babasının "eğer on oğlum olursa birini tanrıya (veya tanrılara) kurban edeceğim" dediğini bir kitapta okumuştum. Mezopotamya'dan gelen İbrahim peygamber bu ilkel adeti kaldırtmıştır.

Sumerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma 7'nci gün dinlenme var. Bu Yahudilere Sabbat olarak geçmiş. On emirde "Sabbat"ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!" deniyor. 6 gün çalışıp yedinci günü tanrıya adanmış bir dinlenme günü oluyor. Yahudilere göre tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş. Bu günün Cumartesi olması da Babillilerden geçmiş. Babilliler her ayın 7'nci gününde (Şapatu) bir kutlama yaparlardı. Bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve Satürn gezegenine adanmış bir gündü, (Saturday, satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani Cumartesi). Satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. Yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. Onlar Cumartesi gününü tanrıya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. İslamiyete bugün Cuma'ya dönüştürülerek daha hafifietilmiş kuralla alınmıştır.
Sumer yazarlarına ve ilahiyatçılarına göre her insanın ve ailenin bir şahsi tanrısı veya başka bir deyimle tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu bir fal, bir rüya veya doğrudan doğruya görünen tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi. Bunun görevi, baş tanrılardan, ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür dilemek ve onun isteklerini tanrılar meclisine iletmek. Tevrat'ta (Tekvin 31:53). "İbrahim'in, Nahor'un allahı, babaların allahı aramızda hükmetsin!" deniyor. Bu da Sumerlilerin şahsi tanrısının bir yansıması, İbrahim'in allahı, İbrahim ile, onu tanıyacağına, kendine allah yapacağına dair bir ahit yapıyor, onu da sünnet edilmek suretiyle pekiştiriyor.
Kur'an Süre 86:41

"Hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın." denmektedir ki, bu da Sümerlilerdeki bireylerin özel tanrılarını yansıtıyor.
Tanrı cezası ve ulusal felaket: Yahve, İsraillilere kızarak üzerlerine komşu düşmanları saldırıyor. Kur'an'da da Allah'ın insanlara kızarak şehirleri yıktık) anlatılıyor. Aynı şekilde Akad kralına kızan hava tanrısı dağlardan çekirge sürüleri gibi düşman Guti'leri indirerek Akad'ı, hatta Sumer'i yok ediyor. Sumer tanrılarının gökte toplandıkları duku adında bir yerleri var.İslam inanışına göre de Allah yedi kat göğün üzerinde Arş'da oturuyor. Süre 7:54, 9:3, 11:7, 25:59, 32:11, 56:4.

Kur'an'a göre (süre 42:51) Allah bir insanla ancak vahiy yolu ile, perde arkasından veya bir elçi gönderip dilediğini ona bildirir.
Tevrat'ta tanrı ile şahıslar (peygamberler dışında Musa'nın kardeşi, kölesi, İbrahim'in karısı gibi) karşılıklı konuşuyorlar veya insan şekline girmiş melekler tanrıdan haber getiriyor veya tanrı isteğini rüyada bildiriyor.
Sumer'de tanrı duvar arkasından konuşuyor (Bilgelik tanrısı Enki, Tufan'ın olacağını, Nuh'un karşılığı olan Ziusudra'ya duvar arkasından söylemiş.) veya tanrılar insanlara yapacakları işleri rüyalarda bildiriyor. Bunlardan başka fal ve kehanet yolu ile insanlar tanrıların isteğini öğreniyorlar.

Tevrat'taki ilâhiler, atasözleri ve deyimlerin Sumerlilerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Sumer atasözleri Tufan kahramanı Ziusudra'ya babası şuruppak tarafından, Tevrat'ta Süleyman'a babası Davut tarafından söyleniyor. Kur'an'da ise Lokman tarafından adı verilmeyen oğluna öğüt veriliyor. Lokman'ın kimliği hakkında çok çalışılmış, bazıları onun peygamber olduğunu, bazıları da çok dindar olduğundan tanrı tarafından uzun ömür verildiğini, yaşamı boyunca bilgisinin arttığını söylüyor. O, 560 yıl yaşamış ve bir adı da Sumerce Ziusudra gibi ölümsüz anlamına gelen Lubad imiş. Arami edebiyatında Ahiciar, Bizans'ta Planudes olarak ortaya çıkıyor. Bunların hepsi Sumer'deki Ziusudra'ya dayanmaktadır (Paul Lunde, Aesop of the Arabe, Aramco 1974 March-April, P. 2 ff.).

Sumer'de rüyalar tanrı bildirisi olarak yorumlanıyor. Bu rüyalardan bazılarının etkisi Tevrat ve Kur'an da görülmektedir. Bunlardan en ilginci Yakub'un oğlu Yusuf un rüyasıdır. Yusuf "rüyamda tarlanın ortasında demetler bağlıyorduk. Benim demetim kalktı dikildi. Sizin demetiniz onun etrafını kuşatıp benim demetime eğildiler" deyince kardeşleri "bu bizim üzerimize kral mı olacak?" dediler. Yusuf un ikinci rüyasında güneş, ay ve 11 yıldızın kendisine eğildiklerini söylemesi üzerine kardeşleri onu öldürmeye karar veriyorlar (Tekvin 97:7, 9, Sure 12:4) .

Aynı şekilde Sumer Kralı Urzababa'nın yanında çalışan Sargon gördüğü rüyayı krala söyleyince, kral benim yerime kral olacak, korkusu ile, Sargon'u öldürmek istiyor Uerrold S. Cooper, Sargon and Joseph, Dream come True. Biblical and related Studies, Presented to Samuel lwery (Indiana) p. 333-35.
Sumer mabet ve saraylarının yapılışında izlenen yol, bunlar hakkında yazılan ilahilerde belirtilmiştir. Yapıya başlamak için önce tanrının önermesi gerek. Bu da genellikle rüyada bildiriliyor. Bundan sonra yapı malzemesi ve sanatkârlar toplanıyor. Yapıya başlamadan ve bittikten sonra temizlik törenleri yapılıyor. Bu yapıların görkemliliği öğülüyor, adanma hikayesi anlatılıyor. Bazı ilahilerde yapıp yaptıran, tanrı tarafından kutsanmak suretiyle ödüllendiriliyor. Tevrat'ta da aynı yol izleniyor.

Sumer tanrı evleri hangi tanrı için yapılmış ise o tanrının ve ailesinin heykelleri içine konurdu. Kiliselerdeki İsa ve Meryem'in heykel ve resimleri bu âdetin bir uzantısıdır.
Sumerlilerde rahibeler tapınaklara tanrının gelini olarak çeyizleriyle girerlerdi. Bu Hıristiyanlık'ta devam etmektedir. Törenlerde Meryem'in heykelinin taşınması, Sumer törenlerinde tanrı heykellerinin gezdirilmesini yansıtıyor.
Hıristiyanlık'ta olduğu gibi Sumer'de de günah çıkaran rahipler vardı, bunlar kırmızı elbise giyerlerdi.
Baş örtme: Sumer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür. Daha sonraları, İ.Ö. 1500 yıllarında bir Asur Kralı yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak, örtünürlerse ceza var (Prof. Mebure Tosun - Doç. Dr. Kadriye Yalvaç. Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi-adaqu Fermanı, (Ankara 1975) s. 252 madde 40. Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.
Bu gelenek Yahudilere geçmiş, dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. Hıristiyanlık- 'ta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar, ilginç olanı Tevrat'ı n son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. Tevrat Tesniye 23:18'de "İsrail oğullarından ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar! fuhşun ücretini herhangi bir adak için Allahın Rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünki bunların ikisi de Allahın rabbe mekruhtur." şeklinde yazılıyor. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış (Tevrat Sayılar 5:8). Bunun Araplarda da olduğunu duydum ama yazılı bir kanıt bulamadım. İslâm'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz bir yerde Kur'an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sumer geleneğinin bir devamıdır. Kur'an'da örtünme ile ilgili ayetler:
Süre 7:26-32
Ey Adem oğulları! size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Tekvan (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Adem oğulları! her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyiniz. Yiyin için, fakat israf etmeyin!
Süre 16:81
Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda sizin için barınaklar yarattı ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı.
Süre 24:31
Mümin kadınlara söyle: gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini yakalarının üstüne örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunan erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın, diye ayaklarını yere vurmasınlar (bu ayetteki "ziynetler" nedir? bu çeşitli şekilde yorumlanmış. Kimi kadının vücudu, kimi de takılar ziynettir, demiş).
Süre 24:60
Bir nikah ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır (burada "ziynet" kadının vücudu olacak.)
Bazı Sumer rahibeleri evlenseler bile çocukları olmamalı idi. Kazara böyle doğan çocuklar öldürülürdü. Çünkü bu kadınlar tanrının karısı olduğundan, doğan çocuklar da tanrının çocuğu sayılıyordu. Sumerliler bir ölümlüden tanrının çocuğunu istemiyorlardı. Bu ve Kur'an'daki bir âyet İsa- 'nın neden tanrının oğlu olarak kabul edildiğine bir açıklık getiriyor. Kur'an Süre 3:35-37: "İmran'ın karısı şöyle demişti": "Rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. Adağımı kabul buyur. Rabbim onu kız doğurdum, ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum." dedi. Rabbi ona hüsnü kabul gösterdi ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı (teyzesinin kocasını ) rabbi onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriya onun yanına, mabede her gelişinde orada bir rızk bulur 'bu sana nereden geliyor' derdi. O da 'Allah tarafından' derdi. Bu ayetten anlaşıldığına göre o zaman mabetler vardı (Tevrat ve İncil'de de mabetlerin bulunduğu yazılı). Meryem mabede adanmış ve orada yetişmiş bir kızdı. Herhangi bir şekilde, bazı kitaplara göre de nişanlısı Yusuf tan hamile kalmıştı. Onu gidip ücra bir yerde doğurması, tanrının çocuğu diye öldürülmesinden korktuğu için olmalı. İsa büyürken tanrının oğlu olduğu kendisine aşılanmış bulunduğundan "ben tanrının oğluyum" diyerek ortaya çıkması geç de olsa ölümüne neden olmuş, olmalı.
Mezopotamya'daki eski çağlardan başlayarak Yeni Babil devrine kadar adak olarak veya kıtlıktan korumak üzere çocuklar mabede verilirdi. Meryem hikâyesinde de bu geleneğin sürdüğü anlaşılıyor (L.O. Oppenheim, Ancient Mesopotaınia, Chicago 1964, p. 107).
Gelelim Sumer efsanelerinden bu dinlere geçen konulara:
Yaratılış: Sumer efsanesine göre evrende ilk olarak Tanrıça Nammu adında, büyük uçsuz bucaksız bir su vardı. Tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkarıyor. Oğlu hava tanrısı Enlil, onu ikiye ayırıyor. üstü gök oluyor, gök tanrısı onu alıyor, yer olan altı da yer tanrıçası ile hava tanrısının oluyor. Bilgelik tanrım ile hava tanrısı yeri bitkiler, ağaçlar, sularla donatıyor. Hayvanlar yaratılıyor ve hepsini idare edecek tanrılar meydana getiriliyor.
Tevrat Tekvin 1:2-9
"Suların yüzü üzerinde Allah'ın ruhu hareket ediyordu. Allah suların ortasında kubbe olsun, suları ayırsın" dedi ve Allah kubbeyi yaptı. Altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve Allah kubbeye gök ve alttaki kuru toprağa "yer" dedi." Bundan sonra yerin bitkiler ve hayvanlarla donatımı geliyor.
Kur'an Süre 21:30
"Gökler ve yer yapışık iken onları ayırdığımızı, bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?"
Burada Sumer ile Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur'an çok yüzeysel. Fakat ana fikir, gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.
İnsanın Yaratılışı
Sumer'de: Tanrılar, özellikle dişi tanrılar çoğalmaya başlayınca işlerinin çokluğundan, yiyeceklerini hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar ve bütün tanrıları var eden deniz tanrıçası Nammu'ya bir çare bulması için yalvarıyorlar. O da bilgelik tanrısına bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. Bilgelik tanırısı yumuşak kilden şekiller yapıyor ve tanrıçaya':
Ey annem! adını vereceğim yaratık oldu,
Onun üzerine tanrıların görüntüsünü koy
Dipsiz suyun çamurunu karıştır,
Kol ve bacakdan meydana getir.
Ey annem! yeni doğanın kaderini söyle!
İşte o bir insan!
Bu iş esnasında bütün tanrıların annesi, yer tanrıçası, doğum tanrıçası ve bilgelik tanrısı olmak üzere 4 tanrı birlikte bulunuyorlar. Tevrat, Tekvin 2:7: "Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı, ve onun yüzüne hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan can oldu."
Tevrat'ta insanın yaratılışı iki türlü anlatılmıştır.
Tekvin Bab 1:26, Allah yeri, göğü, yıldızları, bitkileri, hayvanları yaratıktan sonra "Allah dedi: Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım! O yeryüzünde her şeye hâkim olsun. *Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı. Böylece yaratılmanın son günü, 6. gün bitiyor. Talmud'a göre Adem'le birlikte yaratılan kadının adı Lilit'dir. Bu kadın kendini Adem'le eşit görüp, onun sözünü dinlememiş ve bir dişi cin olmuş, erkeklere sataşmaya başlamış. Yakaladığı bir erkeği bırakmazmış. Özellikle ayın yedinci günü erkekler için büyük tehlike imiş. Bu Lilit Sumer aşk tanrıçası İnanna'nın ağacına yuva yapıp onu kestirtmeyen bir cinin adı. bk. Hartrnut Schmökel, Das Land Sumer, (Stuttgart 1962) s. 141.
Yaratılışın 6. gününde insan "erkek ve dişi" olarak yaratıldığı halde, bundan sonraki sahife Tekvin 2:5-23 de görüleceği gibi, yeniden Adem'in çamurdan, kadının da onun kaburgasından yaratıldığı bildiriliyor.
Kur'an'da insanın yaratılışı çeşitli surelerde değişik tarzda geçiyor:
Sure 23:12, "insanı süzme çamurdan yarattık."
55:14 "Allah insanı pişmiş çamura benzeyen balçıktan yarattı."
3:19 Allahın nezdinde İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı."
32:7 "O ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır."
6:2 "Çünkü bizi çamurdan yaratan, ölüm zamanını takdir eden ancak odur."
15:26 "And olsun ki, biz insanı (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan yaratık." Bu ayetin diğer bir çevirisi de: "And olsun ki, insanı balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık." Ayet 27-28: Rabbin meleklere: "ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım, onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın."demişti: 30-31. Bunun üzerine, İblisin dışında bütün melekler hemen secde ettiler. Allah: Ey iblis! seni secde edenlerle beraber olmaktan alıkoyan nedir?" dedi 33. "balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi: 34. Öyle ise defol oradan sen artık kovulmuş birisin, doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır" dedi.
Görüldüğü gibi her üç dinde de insan çamurdan yaratılmış. Fakat Sumer'de insanın yaratılma nedeni ve nasıl yaratıldığı ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Write & Read to Earn with BULB

Learn More

Enjoy this blog? Subscribe to Garagulle

0 Comments

B
No comments yet.
Most relevant comments are displayed, so some may have been filtered out.